Forum Fix
Forumdan daha iyi faydalanabilmek için giriş yapmanız gerekiyor eğer üye değilseniz 1 dakikanızı ayırıp üye olabilirsin.

ForumFix...
Forum Fix
Forumdan daha iyi faydalanabilmek için giriş yapmanız gerekiyor eğer üye değilseniz 1 dakikanızı ayırıp üye olabilirsin.

ForumFix...
Forum Fix
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


ForumFix - Türkiyenin En Kapsamlı Forumu
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Sözleri

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:32 pm

Aile Hayatı
Evlilikte iyi bir geçimin sağlanması ve devamlı olabilmesi için var olması gereken şartlar incelenip anlaşıldıktan sonra, dini, milliyeti, iyiliği, terbiyesi, ahlakı, âdetleri farklı iki insanın birleşmelerindeki gariplik kadar dikkati çeken birşey olmadığı kolaylıkla anlaşılıyor. ( 1918 )



Medeniyet esası, ilerlemenin ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır. Bu hayatta yozlaşma, muhakkak sosyal, ekonomik ve siyasi bozulmaya neden olur. Aileyi oluşturan kadın ve erkeklerin doğal haklarına sahip olmaları, aile vazifelerini yerine getirebilme gücünde olmaları lazımdır. ( 1924 )



Sosyal hayatın kaynağı, aile hayatıdır. Ailenin kadın ve erkekten kurulduğunu açıklamaya gerek yoktur. ( 1925 )



Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir... Çoluk - çocuk sahibi olmalıdır... Bana bakmayınız. Bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş... Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç kendisini daha kuvvetle hissettiriyor. Onun için de Ülkü'yü yanımdan ayırmak istemiyorum. ( 1936 )



Çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi, ifade etmeye teşvik etmelidir; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve ikiyüzlü olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini iç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı duymaya alıştırmalıyız. Aynı zamanada onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır. Bence bunlar, çocuk terbiyesinde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu şekildedir ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve mükemmel birer insan olurlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:33 pm

Akılcılık Ve Başarı Yolu
Akıl ve mantığın çözümlemeyeceği mesele yoktur.



Fikirler zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez!



Gerçeği söylemekten korkmayınız.



Bu dünyada herşey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi düşünemiyorum.



İnsan vücudu bir kürsüdür; zeka cevherinin korunduğu yer olan başı, üzerinde taşımak için kurulmuş bir kürsü!.. Çünkü esas zekadır...



Bir insan, hayatında büyük başarı kazanabilir, fakat yalnız onunla övünerek kalmak isterse, o başarı da unutulmaya mahkumdur. Onun için çalışmak ve daima başarı aramak, herkes için esas olmalıdır.



Ben, bir işte nasıl muvaffak olacağımı düşünmem. O işe neler mâni olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür.



Ben askerî deha filân bilmiyorum. Herhangi bir zorluk önünde kaldığım zaman benim yaptığım iş şudur: Vaziyeti iyice tesbit etmek, sonra bu vaziyet karşısında alınacak tedbirin ne olduğuna karar vermek. Bu kararı bir kere verdikten sonra artık acaba yapayım mı, yapmayayım mı, diye tereddüt etmemek. Tereddütsüz kararı tatbik etmek. Ve muvaffak olacağıma inanarak tatbik etmek.

Verdiğiniz emrin yapılmasından emin olmak istiyorsanız ta en son gerçekleşme ucuna kadar kendiniz onun başında bulunmalısınız.

Benim yaptığım işler, biri diğerine bağlı ve lüzumlu olan şeylerdir. Fakat, bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan bahsedin.

Benim her emrim yapılır, çünkü benden yapılmayacak emirler çıkmaz.

Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır.

Üyeleri pek fazla olan komisyon, büyük işler meydana getiremez.

Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir... Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise ancak kişinin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü teşebbüse girebilmek serbestisine sahip olmasıyla mümkündür.

Gizli iş gizli kalmaz. Er geç meydana çıkar. İyisi mi başından açık olun, açık, açık!

Bir insan milyoner olur. Fakat birgün bütün servetini kaybeder, düşebilir. Ancak, o adamın içinde cevher varsa, çalışma kudreti, çalışma aşkı yaşıyorsa gene kazanıp eski servetini elde edebilir.

Herşeyden önce kendinizin dikkat ve özenle seçeceğiniz belgelere dayanınız. Bu belgeler üzerinde yapacağınız incelemede herşeyden ve herkesten önce kendi insiyatifinizi ve ince milli süzgecinizi kullanınız. Sizi büyük hedefe ancak bu görüşlerde kıskanç olmak ulaştırır.

Hergün, sabah, akşam, gece ne zaman vakit bulabilirseniz; bir çeyrek, yarım saat, ne kadar zaman ayırabilirseniz kendi içinize çekilin, o gün yaptığınız işi gözönünden ve düşüncelerinizin tartısından bir defa geçirin, ne ettiğinizi ne işlediğinizi her gün bir defa kendi kendinize yoklayın. Şuurunuzdan alacağınız cevapların ne kadar faydalı olacağını hayal bile edemezsiniz.

Dünyayı istediği gibi kullanan kuvvet, fikirler ve bu fikirleri belirleyen ve yayan kimselerdir. Fikrin özelliği de hiçbir itirazın bozamayacağı bir kesinlikle kendi kendisini kabul ettirmektir. Bu da fikrin yavaş yavaş duygular haline gelerek inanca dönüşmesiyle mümkündür ve böyle olduktan sonradır ki, onu sarsmak için bütün başka mantıkların, başka düşüncelerin hükmü olamaz. ( 1914 )



Fikir hazırlıkları, seferberlikte asker toplamak için olduğu gibi davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında alçak gönüllülükle çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir güven aşılamak lazımdır. ( 1919 )



Zamanında hiçbir şeyi kaçırmamak ve zamansız hiçbir şeye uzaktan yakından girişmemek başlıca dikkatimizi çeken şey olmalıdır. ( 1919 )



Bir işi zamansız yapmak, o işi bozmak, başarısızlığa uğratmak olur. Herşey sırasında ve zamanında yapılmalıdır. ( 1919 )



Birtakım özel ve saklı amaçları gizleyerek, kalbinde, vicdanında tutarak, sebep diye olur olmaz şeyleri söylemek doğru değildir. ( 1920 )



Dünya insanlarının hatırına gelen her olumlu iyi şeyin meydana gelişine maddi imkân olsa idi, hakikaten bütün dünyanın genel manzarası başka türlü olurdu. Fakat, insanlar için herşeyi yapmakta maddeten imkân bulunamaz. ( 1920 )



Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. ( 1922 )



Büyük olaylar, fikirlerde büyük inkılâplar yatar. ( 1922 )



Çok söz, uzun söz bir şey için söylenir: Gerçeği anlamayanları gerçeğe getirmek için... ( 1923 )



Vatandaşlara, kamuoyuna daima gerçeği söylemek vazifemiz olsun. Herkesçe arzularının tamamen yerine gelmesi mümkün olduğuna dair fikir vermek bizim için fayda vermez. Maksadımız böyle gün kazanmak değildir.



Bütün hayatımızı hakiki hedeflere sevketmek ve en nihayet millete birgün eliyle tutacağı hakiki ve maddi eserler vermektir. Sözlerimiz herkesin hoşuna gidecek sözler değil, fakat milleti yükseltecek hakikatler olacaktır. ( 1923 )



Çok namuslu olmalıdır. Ve şimdiye kadar yapılmış bulunan hataların en büyüğü bilhassa teşebbüs sahiplerimizin, aydınlarımızın ve özellikle bilginlerimizin en büyük günahı namuslu olmamaktır. Milletin karşısında namuslu olmak, namuslu hareket etmek lazımdır. Milleti aldatmayacağız. Millete daima ve daima gerçeği söyleyeceğiz. Belki hata ederiz. Gerçek zannederiz. Fakat millet onu düzeltsin! Kendimizi kimsenin üstünde görmeye de hakkımız yoktur... Radikal yürümek ve esaslı olmak lazımdır.



Yapacağımız şeyin bir anlamı bir nedeni olması gerekir. Bütün dünya bilsin. Yeni Türkiye ne yapıyor, hangi esas üzerine yürüyor. Gerçekte aldatmak kolay değildir. Hiçbir zaman medeniyet dünyasını aldatabileceğimizi zannedemeyiz. Böyle bir zan dünyanın en büyük yanılgısı içinde bulunduğumuzu göstermekten başka bir neticeye varamaz. ( 1923 )



Biz bir şeyi vicdanen iyi yaptığımıza, sözlerimizin gerçekliğine inanmış isek, ondan olduğu gibi açık, net, tereddüt ve belirsizliğe yer vermeden söz etmeliyiz. ( 1923 )



İnsanlar kişisel olarak çalışırlarsa başarılı olamazlar. Çünkü Allah insanları yaratırken onlara öyle bir zorunluluk vermiştir ki, her insan diğer insanlarla birlikte çalışmaya mecbur ve mahkûmdur. Bu ortak çalışma adeta bir ilahi ihtiyaç olunca, amaçları birleştirmenin nasıl zorunlu olduğunu kolayca anlarız. ( 1923 )



Milli hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir, önemli olan, çetin olan o yollar üzerine çalışmaktır. Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı bir şekilde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır. ( 1923 )



Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin, varlık içinde yaşasın diye yaratmıştır ve azamî derecede faydalanabilmek için de, bütün yaratıklardan esirgediği zekâyı, akıllı insanlara vermiştir. ( 1923 )



Bir toplumun mutlaka ortak bir fikri vardır. Eğer bu her zaman ifade edilmiyor ve açığa çıkarılamıyorsa, onun yokluğuna hükmedilmemelidir. O pratikte mutlaka vardır. Varlığımızı, bağımsızlığımızı kurtaran bütün iş ve hareketler, milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin meydana getirdiği büyük eserinden başka bir şey değildir. ( 1924 )



Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler. ( 1925 )



Bilinç; daima ileriye ve yeniliğe götüren, geri dönüş kabul etmez bir özellik olduğuna göre, Türkiye Cumhuriyeti halkı, ileriye ve yeniliğe uzun adımlarla yürümekte devam edecektir; bilince bir hastalık bulaşmadıkça geri gitmek veya durmak hatıra bile gelemez. ( 1925 )



Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felaket veya mutluluk getirsin, iyi veya kötü olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız. ( 1925 )



Hayat demek mücadele, çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarılı olmakla mümkündür. ( 1927 )



Yolunda yürüyen yolcunun yalnız ufku görmesi yeterli değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır. ( 1930 )



Biz daima gerçeği arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza inandıkça ifadeye cesaret eden adamlar olmalıyız. ( 1931 )



Başarılarda gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe direnmek lâzımdır. ( 1930 )



Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması lüzumlu olan şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır.



Makul bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. ( 1937 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: ******'e Göre ******   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:33 pm

İki Mustafa Kemal vardır; Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir. O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve muvaffak olması gereken Mustafa Kemal odur.

Benim naçiz vücudum elbet birgün toprak olacaktır; lâkin Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

Beni milletim nereye isterse oraya gömsün, fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır.

( Kendisine "******" diye hitabedilmesi üzerine söylemiştir: ) Kendisine yalnız adıyla hitebettiren, benim kadar demokrat devlet reisi biliyor musunuz?

( Saltanatın hilâfetten ayrılması konusunda meclisteki hocaların kendisine padişahlık ve halifelik teklif etmeleri hakkındaki hususî sohbetinden: ) Bu hocalar başımda yeşil bir sarık, yüzümde uzun bir sakal, geniş bir cübbe içinde, elimde bir tesbih beni öbür dünya ile ilgili bir adam yapmak istediler. Şaşılacak bir şey varsa; bunların kalın kafaları beni hâlâ anlamamıştır.

Bazen hiç umulmadık adamdan, ben pek çok şeyler öğrenmişimdir. Hiçbir kanaati değersiz görmemek lâzımdır. Neticede, kendi fikrimi uygulayacak bile olsam, herkesi ayrı ayrı dinlemekten zevk alırım.

Ben başkalarının yaptığı prensiplere değil, ancak kendi prensiplerime uyarım.

Benim gözümde hiçbir şey yoktur, ben yalnız liyâkat âşıkıyım.

Birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.

Ben isteseydim derhal askerî bir diktatörlük kurar ve memleketi öyle idareye kalkışırdım. Fakat ben istedim ki milletim için modern bir devlet kurayım ve onu yaptım.

( İngiliz yazarı Armstrong'un Bozkurt adlı kitabındaki şahsî görüşleri üzerine söylenmiştir: ) Bu İngiliz subayı, bana bir "cihangir" gözüyle bakıyor. Ben "cihangir" değilim. Olmak da istemem. Biz Türk Ordusuyla "cihangirlik"e karşı koymuşuzdur.

Şef, görüşünü ve düşüncesini en üstün kabul ettiren, işi yenendir.

Şef, şef olmalı; ister sivil ister asker.

Harpçi olamam. Çünkü, harbin acıklı hallerini herkesten daha iyi bilirim.

Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır, kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.( 1908 )

Bir adam ki büyük olmaktan bahseder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki memleketi kurtarmak için evvelâ büyük adam olmak lâzımdır; der ve bunun için bir de örnek seçer, onun gibi olmayınca memleketin kurtulamayacağı inancında bulunur, bu, adam değildir. ( 1908 )

Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır. ( 1914 )

Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi birtakım menfi teşebbüslerle tatmine kalkmak âdiliğine tenezzül etmem. ( 1914 )

Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz. ( 1919 )

Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı. O da, herkesin sudan birtakım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur. ( 1920 )

Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. ( 1921 )

Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben kumanda vermem. Bu alanda isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için siz kendini ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim. ( 1921 )

Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur. ( 1922 )

Benim şan veşerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz nasihatim budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belâsıdır. İlk önce kafası kırılacak adam budur. Mensup olduğum Türk Milleti'nin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım, şerefim vardır. Asla başka değilim. ( 1923 )

Ben sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı? ( 1923 )

Ben de yüzbinlerce insanı idare ettim, onları ölüme giden yola seve seve sevkettim. Fakat birtanesine kamçı kullanmadım. ( 1923 )

Bizim intikamımız, zalimlerin zulmüne karşıdır. Onlarda zulüm hissi yaşadıkça bizde de intikam hissi devam edecektir. ( 1923 )

Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde birleştirmek, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir. Elbette ki lâzım değildir. ( 1925 )

Dâhî odur ki ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğu vakit herkes onlara delilik der. ( 1926 )

Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim vatandaşlarımdan gördüğüm itimad ve destektir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir. ( 1927 )

Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm, bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat mermi parçasının şiddetini kırdı. ( 1928 )

30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür. ( 1928 )

Beni görmek demek, behemehal, yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir. ( 1929 )

Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisinden sorunuz. Korku üzerine hâkimiyet kurulamaz. Toplara dayanan hâkimiyet devamlı olmaz. Böyle bir hâkimiyet ve hattâ diktatörlük, ancak ihtilâl olursa geçici bir zaman için lâzım olur. ( 1930 )

Ben bir diktatörüm; fakat benim hayatımı tetkik edenler görürler ki, ben Mısır firavunları gibi şahsıma mezar yaptırmak için kırbaçlar altında insanları sürmedim. Ben memlekette tatbik etmek istediğim herhangi bir fikri evvelâ kongreler toplayarak, onlarla konuşarak bu fikirleri onlardan aldığım selâhiyete dayanarak tatbik ettim. İşte Erzurum, Sivas Kongreleri. İşte Büyük Millet Meclisi bunun en canlı ifadesidir. ( 1932)

( Mesut olup olmadığı sorusuna verdiği cevap: ) Evet, çünkü muvaffak oldum. ( 1935)

Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapmayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim. ( 1935 )

Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir... Çoluk - çocuk sahibi olmalıdır... Bana bakmayınız. Bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş... Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç kendisini daha kuvvetle hissettiriyor. Onun için de Ülkü'yü yanımdan ayırmak istemiyorum. ( 1936 )

Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. ( 1936)

Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim. ( 20 Mart 1937, Ulus Gazetesi )

Milletler gam ve keder bilmemelidir. Şeflerinin vazifesi, hayatı neşe ve şevkle karşılamak hususunda milletlerine yol göstermektir. ( 20 Mart 1937, Ulus Gazetesi )

Ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milleti'ne canımı vereceğim. ( 1937)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Basın   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:34 pm

Kamoyunu gerçek durum ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim.

Gazeteciler gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdırlar!

Bir toplumun ortak ve genel hisleri ve fikirleri vardır. Toplumların kıymetleri, medenileşme dereceleri, arzu ve eğilimleri ancak bu genel duygu ve düşüncelerin meydana geliş ve açığa çıkış derecesiyle anlaşılabilir. Bir topluluğu yöneten insanlar için toplumun talihi üzerinde hüküm vermek durumunda bulunan dostlar veya düşmanlar için ölçü, bu toplumun düşüncelerinden ( kamuoyundan ) anlaşılan yetenek ve değerdir. Bundan dolayı milletler kamuoylarını dünyaya tanıtmak zorunluluğundadır. Bütün dünya kamuoyunun öğrenilmesi ise hayatın düzene konması için şüphesiz lazımdır. Bu hususta ise mevcut araçların birincisi ve en önemlisi basındır. Basın milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatma ve ona doğru yolu göstermede, bir milletin muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sağlanmasında, basın başlı başına bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir. Önemi ve yüceliği medeniyet dünyasında açıklık kazanan basına, hükümetimizin birinci derecede önem vermesi, bu konuda sarfedeceği çalışmayı millet için yapmakla sorumlu hayırlı hizmetlerin baş tarafına koyması yüce meclisin kesinlikle isteyeceği hususlardandır. ( 1922 )

Basın, milletin umumî sesidir. Bir milleti aydınlatma ve uyarmada bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk hedefi olan müşterek istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. ( 1922 )

Basına hiçbir şekilde hükmedilemez ve baskı altında tutulamaz. ( 1923 )

Gazeteler mevcut olan kanunlar çerçevesinde hürdür. Ancak bunun dışına çıktıkları zaman takibe uğrarlar. Gazeteler, kanunun ve toplum çıkarlarının aksine bir olaya şahit ve bir bilgiye sahip oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdırlar. ( 1923 )

Gazete lazım... Bunun için yalnız okullara önem vermek yeterli değildir. Şimdiye kadar cahil kalanlara da fikir vermek ihtiyacı vardır. Ve bunun için de önemli vasıta basındır... Basının önemi inkâr edilemez. Memleketin medeniyet derecesi ve kamuoyunun durumu nedir? Bunu içe ve dışa anlatacak basındır... Basın mensuplarını korumak lazımdır.

Gazeteciler Türkiye dahilinde milletin fikrini aydınlatma ve kamuoyunu açık bir şekilde oluşturma çalışmalarında tamamen serbest olmadırlar. ( 1923 )

Türkiye basını, milletin hakiki sesi ve iradesinin meydana geldiği yer olan Cumhuriyet'in etrafında çelikten bir kale vücuda getirecektir. Bu kale fikir kalesi, zihniyet kalesidir. Basın mensuplarından bunu istemek Cumhuriyet'in hakkıdır. Bugün milletin samimi olarak birlik ve dayanışma içinde bulunması zorunludur. Toplumun esenliği ve mutluluğu bundadır. Mücadele bitmemiştir. Bu gerçeği milletin kulağına, milletin vicdanına gerektiği gibi ulaştırmada basının vazifesi çok ve çok önemlidir. ( 1924 )

Özel amaçla yayın yapan bazı gazetelerin, halkın çoğunluğu üzerinde yaptığı etki her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir. ( 1924 )

Basın hürriyetinin sakıncalarının giderilmesinin yine basın hürriyeti ile mümkün olduğuna dair, bu büyük meclisin yol gösterme ve düzenleme sahasında ( saptadığı ) saygı duyulan esaslar eğer Cumhuriyet'in ruhu olan faziletten yoksun kendini bilmezlere, basında eşkiyalık fırsatı verirse eğer halkı aldatan ve doğru yoldan çıkaranların fikir sahasındaki kötü ve uğursuz etkileri, tarlasında çalışan masum vatandaşların kanlarını akıtmasına, yuvalarının dağılmasına sebep olursa ve en sonunda bozgunculuğun en zararlısını göze alan bu gibi doğru yoldan sapanlar, kanunlarda mevcut açıklıklardan yararlanma imkanı bulurlarsa, Büyük Millet Meclisi'nin yola getirici ve ezici kudretinin müdahale ve uyarması elbette görevi olur. ( 1924 )

Memlekette Cumhuriyet devrinin kendi zihniyet ve ahlakını taşıyan basınını yine ancak Cumhuriyet'in kendisi yetiştirir. Bir taraftan geçmiş devirler gazetelerinin ve mensuplarının düzelmesi imkansız olanları milletin görüşünde belirirken, diğer taraftan Cumhuriyet basınının temiz ve verimli etki alanı genişleyip yükselmektedir. Büyük ve soylu milletimizin yeni çalışma ve medeniyet hayatını kolaylaştırıp teşvik edecek, işte ancak bu zihniyetteki basın olcaktır. ( 1925 )

Kamuoyu gibi gösterilmek istenilen suni fikirler, en sonunda özel fikirler gibi düşünülebilir. Değerli ve yararlı görülürse gözönüne alınır. Fakat genel idarede lazım olan kurallar niteliğinde değerlendirilemezler. ( 1925 )

Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdırlar. (1929)

Milli egemenlik esasına dayalı temsili bir hükümette, kamuoyu büyük bir rol oynar. Basın ve toplantı hürriyetleri olmadan ve toplum ait işler hakkında geniş bir tenkit sahası bırakılmadan kamuoyu vazifesini yapamaz. Milli egemenlik ve temsili hükümet fikrinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun faaliyeti ile mümkündür. ( 1930 )

Kamuoyu, milletin içinden taşan çeşitli fikirler denizidir. O denizde çeşitli akımlar, çşitli münakaşa dalgaları meydana getirir. Kamuoyu ruhi bir ortamdır. Orada cereyan eden fikir mücadelesi, dikkatli gözlerden gizli kalamaz. ( 1930 )

Basın, fikirleri ortaya atmak ve yayınlamak için gerekli vasıtadır. Siyasi fikirleri de üreten basındır. Basın teşebbüsleri, gazeteler, mecmualar ve kitap basımları ile olur.

Basının siyasi fikir üretimindeki rolü, daha çok başka niteliktedir. Çünkü, siyasi fikirleri ortaya atan, daima siyasi gruplar ve zümreler gibi fikir dernekleridir. Esas olarak kabul edilmelidir ki, siyasi fikirler siyasi partilerin menfaatine olarak, onlar tarafından ortaya konur. Yoksa, halk kitlesi içinde, kendiliğinden meydan çıkmaz. ( 1930 )

İyice bilinmesi gerekir ki, gazeteler okul kitapları değildir. Aşağılık insanların para ile yaptırdıkları basın mücadeleleri vardır. En adi yalanları yaymada basının kullanıldığı olmuştur. Basıbn ve fikir hürriyetinin karşılaştığı başka tehlikeler de vardır. Basının ve hatta fikir derneklerinin, milli hükümetin tesirinden kurtularak, siyasi veya ekonomik gizli amaçlara alet olmasından korkulur. Basının para ile satın alınabilmesi, uluslararası yüksek para aleminin basın üzerinde gizli tesiri veyahut sadece yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin etkisi, işte bunların kamuoyunu kandırma ve yanıltmasından tamamıyla korkulur. Fakat, hürriyetten çıkacak bu kötülükler asla çaresiz değildir. İlk önce basın hürriyetine yasal bir sınır çizilir. İkinci olarak gazeteler, özel bir teşkilat kurarak bununla kendi üzerlerinde ahlaki bir tesir meydana getirirler. İlk zamanlarda, bir işten başka bir şey olmayan gazetecilik, sosyal bir müessese haline gelebilir. Bundan başk, halkın fikrî ve siyasi terbiyesi de bir güvencedir. Halk, çeşitli gazeteleri okumaya ve onları birbirleriyle kontrol etmeye ve gazeteci yalanlarına inanmamaya alışır. Bütün bunların üstünde, her şeyin açık olması sayesinde iyi niyetin gelişeceğini ve çok önemli meseleler üzerinde iyi niyet sahibi insanların daima çoğunluğu oluşturacağını kabul etmek uygun olur. Çünkü, "Her zaman dünyanın yarısını ve bir zaman dünyanın hepsini aldatmak mümkündür. Fakat, bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir." Tecrübe göstermiştir ki, insanların herşeyi söylemelerini önlemek asla mümkün değildir. Fakat, milli terbiye ve büyük manevi kuvvetlere karşı hükümetin uygun şekildeki hareketi sayesinde, isyankâr fikirlerin yayılmasına müsaade etmeyecek sosyal bir çevre yaratmak mümkündür. Her halde, herşeyin söylenmesine müsaade etmek ve bunun karşısında söyleyenlerin harekete geçmesini bekleyerek tedbir almakla yetinmek anlamsızdır. Bütün halkın harekete geçtiği gün, onları durduracak kuvvet yoktur. Doğal olarak bir sağlığı koruma olduğu gibi, sosyal bir sağlığı koruma da vardır. Her ikisi aynı prensibe dayanır. Maddi mikropları yoketmek mümkün olmadığı gibi, manevi mikropları da yok etmek mümkün değildir. Fakat, şahsın vücudunda fizyolojik bir sağlık yaratmak mümkün olduğu gibi, sosyal bünyede de manevi bir sağlık yaratmak, bu şekilde bir direnç ortamı hazırlamak mümkündür. ( 1930 )

Türkiye Cumhuriyeti'nde, gazete çıkarmak, kitap yayınlamak, basımevi açmak için, uyulması gereken resmi işlemler, Basın ve Yayın Kanunu'nda tespit edilmiştir. Zararlı yayın ve şahıslara saldırı halinde yapılacak işlemler de, bu kanunlarda ve Ceza Kanunu'nda yazılıdır.

Bu hususta, bizce söylenecek sözler şöyle özetlenebilir. Basının genel hayatta ve Cumhuriyet'in ileleme ve gelişmesinde sahip olduğu vazifeler yüksektir. Basının, tam ve geniş hürriyeti iyi kullanması hususunun duyarlı olduğu kayda değerdir. Her türlü kanuni kayıtlardan önce, bir kalem sahibi ilme ve kendi siyasi görüşlerine olduğu kadar vatandaşların haklarına ve memleketin her türlü özel düşüncelerin üstünde olan yüksek menfaatlerine de dikkat etmeye ve saygı göstermeye manevi olarak mecburdur. Bu mecburiyettir ki, genel düzeni sağlayabilir. Bununla birlikte, basın serbestisinden meydana gelecek kötülükleri ortadan kaldıracak etkili vasıta, asla geçmişte zannedildiği gibi, basın hürriyetini kısıtlayan hususlar değildir. Aksine, basın hürriyetinden doğacak sakıncaların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetinin kendisidir. ( 1930 )

Memlekette kalem hürriyetinin de, demokrat bir idareye layık olgunlukla kullanılmasında daha dikkatli olunacağını ümit ederim. ( 1930 )

Gerçek kamuoyu, dışarıdan kimsenin etkisi olmaksızın doğal olarak mevcut olan duygu ve düşüncelerin yine doğal olarak yarattığı bir havadır. Halbuki insan daima etki altında kalır. Yalnız yeter ki bu etki, toplumu meydana getiren insanların hakikaten onları düşünen ve bütün varlığını onlara adayanlar tarafından yaratılmış olsun. Bu şekilde yaratılacak olan kamuoyu bu memleketin geleceğini sağlayabilir. Yoksa esen herhangi bir hava ile değişebilecek bir kamuoyu içinde yaşarsak yarına güvenmek mümkün olmaz. Türk milletinin sağlam bir fikre sahip olmasını sağlamak amacımızdır. Yürüdüğümüz hakikat yolunun milleti mutluluğa ulaştıran tek yol olduğunu anlatmak lazımdır. Herşeyin oluşmasına çalışırken bütün çalışmaların, bütün teşebbüslerin üstünde olarak Türk kamuoyunu gerçeği anlamaya ve duymaya alıştırmak, bu durumu ona doğal hale getirmek, şuradan ve buradan gelecek günlük fikirlere, sahte ve yanıltıcı sözlere asla önem vermeyecek bir olgunluğa erişmektir. ( 1931 )

Türk Dili'nin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli, güzel bir hale getirmeliyiz. ( 1938 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Bilim - Teknoloji - Sanayi   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:34 pm

İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar. Onun için siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız, bana söyleyiniz, sosyal ilimlerin güzel ( yapıcı ) yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.

Ben manevi miras olarak hiç bir ayet ve, hiç bir dogma, hiç bir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erimediğimizi, fakat asla taviz ( ödün ) vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek olan hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Beden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mivher ( eksen ) üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.

Hiçbir hükmü kendi bilginize ve inanınıza vurmadan, filân veya falan Avrupalı muharrir söylemiş diye hemen benimsemeyiniz. Onların hele biz Türkler, bizim dilimiz ve tarihimiz üzerindeki hükümleri çok kere yanlış bellenmiş esaslara dayandığını görüyorsunuz.

Her yeni işten kendinden eskisini beğenmeyecek kadar yükselirse o zaman, ancak o zaman gelecek nesiller birbirinden kademe kademe yüksek seviyede bir yükselme grafiği meydana getirebilir ki, insanlığın ilerlemesinin amacı budur. ( 1918 )

Aydınların vazifeleri gayet büyüktür. Hiçbir millet yoktur ki ahlâk esaslarına dayanmadan yükselsin. Aydınlarımız, vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber rakip milletlere karşı mevcudiyetin muhafazası için lâzım olan hususları temin ederlerse vazifelerini daha geniş şekilde yapmış olurlar. ( 1919 )

Manevî kuvvet ise özellikle ilim ve iman ile yüksek bir şekilde gelişir. ( 1922 )

Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız... Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.

Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. ( 1922 )

Başarılı olmak için aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında doğal bir uyum sağlamak lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. ( 1923 )

Halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha çok aydınlara yöneltilen bir vazifedir. Gençlerimiz ve aydınlarımız niçin yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi beyinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice benimsenip kabul edilebilecek bir hale getirmeli, onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır. ( 1923 )

Bir millet için mutluluk olan birşey diğer millet için felâket olabilir. Aynı sebep ve şartlar birini mutlu ettiği halde diğerini mutsuz edebilir. Onun için bu millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden istifade edelim, ancak unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz.

Milletimizin tarihini, ruhunu, geleneklerini gerçek, sağlam, dürüst bir görüşle görmeliyiz. ( 1923 )

Taassup ( Bağnazlık ) cahilliğe dayanır. Bundan dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener, o halde halkı aydınlatmak lazım. ( 1923 )

Bu millet ve memleket ilme, irfana çok muhtaç; tahsil yapmış, diploma almış gelmiş olanları korumak kadar doğal ve lüzumlu bir şey olmaktan başka, parti parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupa'ya, Amerika'ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip, öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle artık himaye çok zayıf kalır. Bunun yerine mecburiyet geçerli olur. ( 1923 )

Hayati gerçekleri bilerek, bilmeyenlere de uygun bir yol ile veya zor ile anlatarak amacımıza yürüyeceğiz... Bizi o amaca varmaktan alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış düşmanlardır. Bunlar bizi bir sömürge haline koymak için ilerlememizi istemeyenlerdir. Fakat çiftçi arkadaşlar, muhterem babalar, bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf daha vardır: O da içimizden çıkması muhtemel olan hainlerdir. Aklı eren memleketini seven, gerçeği gören kimselerden böyle bir düşman çıkmaz. İçimizde böyleleri çıkarsa onlar ya aklı ermeyen cahiller, ya memleketini sevmeyen kötüler, ya gerçeği görmeyen körlerdir. Biz cahil dediğimizi zaman mutlaka okula gitmemiş olanları kasdetmiyoruz. Kasdettiğim ilim, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de, özellikle sizlerin içinizde görüldüğü gibi gerçeği gören bilginler çıkar. ( 1923 )

İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur. ( 1923 )

Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yol sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir. ( 1924 )

İlerlemek yolunda yapılacak her önemli teşebbüsün, kendine göre önemli sakıncaları vardır. Bu sakıncaların en az dereceye indirilmesi için tedbir ve teşebbüslerde hata yapmamak lazımdır. ( 1927 )

İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir. ( 1930 )

Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzu edilmekle beraber, yolun kabul edilebilir; mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır. ( 1931 )

İlim tecüme ile olunmaz, tetkikle olur. (1932 )

Memleket için kaçınılmaz olan sanayiinin kurulması bitmedikçe, her yönden kalp huzuru duymamıza imkân yoktur. Bu sebeple, memleketin sanayiye ait donanımını tamamlamak için, bütün gayret ve dikkatinizi çekmeyi yerinde buluyorum. ( 1933 )

Sanayileşmek, en büyük milli davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayii kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve mutlu Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zorunluluktur. ( 1937 )

Türkiye'de devlet madenciliği, milli kalkınma hareketiyle yakından ilgili, önemli konulardan biridir.

Genel sanayileşme düşüncemizden başka, maden arama ve işletme işine, her şeyden önce dış ödeme vasıtalarımızı, döviz gelirlerimizi artırabilmek için devam etmeye ve özel bir önem vermeye mecburuz.

Maden Tetkik ve Arama Dairesi'nin çalışmalarına en yüksek gelişme hızını vermesini ve bulunacak madenlerin, verimlilik hesapları yapıldıktan sonra planlı şekilde hemen işletmeye konulmasını temin etmemiz lazımdır. Elde bulunan madenlerin en önemlileri için, üç yıllık bir plan yapılmalıdır. ( 1937 )

Harp sanayi koşullarımızı, daha çok geliştirme ve genişletme için alınan tedbirlere devam edilmeli ve sanayileşme çalışmamızda da ordu ihtiyacı ayrıca göz önünde tutulmalıdır...

Bütün uçaklarımızın ve motörlerinin memleketimizde yapılması ve hava harp sanayiimizin de bu esasa göre geliştirilmesi gerekir. Hava Kuvvetleri'nin kazandığı önemi gözönünde tutarak, bu çalışmayı planlaştırmak ve bu konuyu layık olduğu önemle milletin görüşünde canlı tutmak lazımdır. ( 1937
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Eğitim   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:36 pm

Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.

İsterim ki, daima idealimi gençlere aşılayasınız ve daima korumak hususunda çalışasınız.

İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve tekniği versin, fakat o kadar pratik bir tarzda versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun.

Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak muallimlerdir. Muallimden, mürebbiden mahrum bir millet, henüz millet namını almak istidadını kesbetmemiştir.

Kimi bahçe ile meşgûl olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır.

Öğretmenin yuvası okul, ailesi öğrencilerdir.

Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verilen değerle ölçülür.

Öğretmenlik, çocuğu sevmekle başlar.

Okul genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şeref-i istiklâli öğretir.

En büyük savaş, cahilliğe arşı yapılan savaştır.

Öğretmen; geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur.

Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.

Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir.

Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir.

Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.

Devlet bünyesinde yüzyıllar boyu derin idari ihmallerin neden olduğu yararları iyileştirmede verilecek emeklerin en büyüğünü hiç kuşku yok ki irfan yolunda esirgememiz lazımdır. ( 1921 )

Kongremizden ( 16 - 21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Türkiye Milli Eğitim işlerinin bir programını hazırlamak amacıyla Ankara'da yapılan resmi ilk genel toplantıda ) yalnız çizilmiş eski yollarda şöyle veya böyle yürümenin nasıl olacağının tartışılmasının değil, belki ileri sürdüğüm şartları kapsayan yeni bir sanat ve marifet yolu bulup millete göstermek ve o yolda yeni nesli yürütmek için rehber olmak gibi kutsal bir görev bekliyoruz. ( 1921 )

Bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaradılış niteliklerimizle hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve tarihimizle uyumlu bir kültür kasdediyorum. Çünkü milli dehamızın tam olarak gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar takip edilen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür ( fikri kültür ) ortmala uyumludur. O ortam milletin karakteridir.

Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele lüzumunu ve milli duyguya dayanan düşünceleri büyük bir olgunlukla her karşıt düşünceye karşı şiddetle ve fedakârlıkla savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni neslin bütün manevi gücüne bu özellik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Sürekli ve müthiş bir mücadele şeklinde beliren milletlerin hayat felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu özelliği büyük bir şiddetle istemektedir. ( 1921 )

Gelecek için yetiştirilen vatan çocuklarına, hiçbir güçlük karşısında baş eğmeyerek tam sabır ve dayanıklılık ile çalışmalarını ve öğrenimdeki çocuklarımızın anne ve babalarına da yavrularının öğrenimlerini tamamlanması için her fedakârlığı göze almaktan çekinmemelerini tavsiye ederim. Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin kararlarında ne kadar ısrarlı olduklarını tarih doğrulamaktadır. Silahı ile olduğu gibi kafasıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. ( 1921 )

En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur.

Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak esaslı bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence, bu programın iki esaslı noktası vardır:
a - Sosyal hayatımızın ihtiyaçlarına uygun olması
b - Çağın gereklerine uymasıdır. ( 1922 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:36 pm

Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır. Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve teknik sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle gelişir. ( 1922 )

Bu memleketin asıl sahibi ve toplumumuzn esas unsuru köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi nurundan mahrum bırakılmıştır. Bundan ötürü; bizim izleyeceğimiz kültür siyasetinin temeli, evvelâ mevcut bilgisizliği ortadan kaldırmaktır. Ayrıntılara girmekten kaçınarak bu fikrimi birkaç kelime ile açıklamak için diyebilirim ki genel olarak bütün köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafî, tarihî, dinî ve ahlâkî bilgi vermek ve dört işlemi öğretmek, kültür programımızın ilk hedefidir. Bu hedefe erişmek millî eğitim tarihimizde kutsal bir merhale teşkil edecektir. ( 1922 )

Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz.
Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır.
Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin hududu ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz:
1 - Milliyetine,
2 - Türkiye Devleti'ne,
3 - Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne; düşman olanlarla mücadele lüzumu. Fertleri bu mücadele gerekleri ve vasıtalarıyla donanmayan milletler için yaşama hakkı yoktur. Mücadele, mücadele lâzımdır. ( 1922 )

Hükümetin en verimli ve en önemli vazifesi milli eğitimle ilgili işlerdir. Bu işlerde başarılı olabilmek için öyle bir program takibetmeye mecburuz ki, o program milletimizin bugünkü haliyle, sosyal, hayati ihtiyacıyla, çevre şartlarıyla ve çağın gerekleriyle tamamen uygun ve uyumlu olsun. Bunun için büyük ve fakat hayali ve karmaşık düşüncelerden tamamen sıyrılarak gerçeği etkili bir bakışla görmek ve el ile temas etmek lazımdır. Teşebbüs edilecek şeyin neden ibaret olduğu ancak bu şekilde kendiliğinden ortaya çıkar...

Yüzyıllardan beri milletimizi idare eden hükümetler eğitimin yaygınlaştırılması arzusunu gösteregelmişlerdir. Ancak bu arzularına ulaşmak için doğuyu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç milletin cahillikten kurtulamamasına neden olmuştur. ( 1922 )

Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir.

Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz... Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal yaşamda bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkârlarına sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi lâyık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da aynı öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz. ( 1922 )

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.

Dünyada, uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur. ( 1922 )

İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin, fakat o kadar pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun. ( 1922 )

Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya uğraşırken, bir yandan da memleket evladını toplumsal ve ekonomik hayatta aktif şekilde etkili ve verimli kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri, uygulamalı bir biçimde vermek metodu eğitimimizin temelini oluşturmalıdır.

Medeni ve çağdaş bir toplumun bilim ve kültür yolunda yalnız bu kadarla yetinemeyeceği şüphesizdir.

Milletimizin dehasının gelişmesi ve bu sayede layık olduğu medeniyet düzeyine ulaşması ancak, yüksek bilim ve teknik elemanlarının yetiştirilmesi ve milli kültürümüzün yüceltilmesi ile mümkündür.

Orta öğretimde bile eğitim ve öğretim metodunun uygulamalı olması esasına uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı öğretim kademelerinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir. ( 1922 )

Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. Ben ve sarsılmaz imanla bütün arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. ( 1922 )

Okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleri ile gelişir. ( 1922 )

Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan cemiyetinin en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır. ( 1923 )

Memleketimizi, toplumumuz gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini yoğuran kültür ordusu. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi diğerine üstün tutulur? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de hayatîdir.

Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizleri bağlı olduğunuz ordunun kıymet ve kutsiyetini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir ordunun fertlerisiniz.

Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır. ( 1923 )

Okullarda öğretim vazifesinin güvenilir ellere teslimini, memleket evladının, o vazifeyi kendine hem bir meslek, hem bir ideal sayacak üstün saygıdeğer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi, derece derece ilerlemeye ve her halde refah sağlamaya uygun bir meslek haline getirilmelidir. Dünyanın her tarafında öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır. ( 1923 )

Eğitim ve öğretimde uygulanacak olan metod, bilgiyi insan için fazla süs, bir hükmetme vasıtası veya medeni bir zevkten çok, maddi hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik ve kullanılması mümkün bir vasıta haline getirmektir. Milli Eğitim Bakanlığımız bu esasa önem vermektedir. ( 1923 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:36 pm

Milli Eğitim'in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir. ( 1923 )

Okul genç beyinlere; insanlığa hürmeti, millet ve memlekete sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir... Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilmesi en uygun olan en güvenli yolu belletir... Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu şekilde her türlü teşebbüsün mantıklı sonuçlara ulaşması mümkün olur. ( 1923 )

Memleketi ilim, irfan, ekonomi ve bayındırlık alanlarında da yükseltmek, milletimizin her hususta çok verimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek lazımdır. Bu kutsal amaçlar elde etmek için mücadeleye atılanların arasında öğretmenler en önemli ve en hassas yeri almaktadır. ( 1923 )

Bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları ekonomi programından çıkmalıdır... Çünkü herşey bunun içindedir. Bunun için evlatlarımızı o şekilde eğitip tebiye etmeliyiz ve onlara o şekilde ilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret dünyasında, tarım ve sannatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında faydalı olsunlar, etkin olsunlar, faal olsunlar, işleyen bir organ olsunlar. Bunun için milli eğitim programımız, gerek ilk öğretimde ve gerekse orta öğretimde verilecek bütün şeyler, bu görüşe göre olmalıdır. ( 1923 )

Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi vs. okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir. ( 1923 )

( İşte memleketi kurtardınız. Şimdi ne yapmak istersiniz? sorusuna verdiği cevap: ) Millî Eğitim Bakanı olarak millî kültürü yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir. ( 1923 )

Yeni nesil, en büyük cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır. ( 1924 )

Yeni Türkiye'nin birkaç seneye sığdırdığı askerî, siyasî, idarî inkılâplar çok büyük, çok mühimdir. Bu inkılâplar, sayın öğretmenler, sizin; toplumsal ve fikrî inkılâptaki muvaffakiyetlerinizle desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet,sizden "fikri hür, vicdanı hür, seziş ve anlayışı hür" nesiller ister! (1924 )

Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır. ( 1924 )

Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki öğretim ve eğitimlerinin pratik olması mühimdir. Memleket çocukları, her tahsil derecesinde ekonomik hayatta verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır. ( 1924 )

Terbiyedir ki; bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir sosyal toplum halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terkeder.

Terbiye kelimesi yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendine göre bir anlam çıkarır. Ayrıntıya girişilirse terbiyenin hedefleri, amaçları çeşitlenir. Meselâ dini terbiye, milli terbiye, milletlerarası terbiye... Bütün bu terbiyelerin hedef ve gayeleri başka başkadır... Yeni Türk Cumhuriyeti'nin yeni nesle vereceği terbiye, milli terbiyedir. ( 1924 )

Milli terbiyenin ne demek olduğunu bilmekte artık karışıklık, yanlış anlama olmamalıdır. Bir de milli terbiye esas olduktan sonra onun dilini, usulünü, vasıtalarını da milli yapmak zorunluluğunu tartışmak gereksizdir.

Milli terbiye ile geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak lâzımdır. ( 1924 )

Mili eğitim ışığının memleketin en derin köşelerine kadar ulaşmasına, yayılmasına özellikle dikkat ediyoruz. ( 1924 )

Türkiye'nin öğretim ve eğitim politikasının her derecesini, tam bir netlik ve hiçbir tereddüte yer vermeyen açıklık ile ifade etmek ve uygulamak lazımdır. Bu politika tam anlamı ile milli bir nitelikte görülebilir. ( 1924 )

İlk ilham, ana baba kucağından sonra okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır. Bu ilhamın gelişebilemsi, millet ve memlekete hizmet edebilecek kudret ve kabiliyetini verebilmesi için, millet ve memlekette büyük, derin ilgi yaratan fikir ve duygularla her an desteklenmesi lazımdır. Bu fikir ve duyguların kaynağı bizzat memleket ve millettir. Milletin ortak arzu ve eğilimine temas etmek ve onun gereklerine varlığı adamayı hareket kuralları olarak kabul etmek hakiki yolda yürüyebilmek için en önemli esastır. Bir milletin fertlerinde sağlanması ve egemen olması, uyulması gereken şey milletin ortak arzusu, milletin ortak fikridir. Bir insan memleket ve milletine faydalı bir iş yaparken, gözönünden bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu kural milletin hakiki eğilimidir. ( 1924 )

Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet adını almak istidadını kazanmamıştır. Ona alelâde bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. ( 1925 )

Hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi özellikle öğretim hayatında sıkı disiplin başarının esasıdır. Müdürler ve öğretim kadroları disiplini sağlamaya, öğrenci ise disipline uymaya mecburdur. ( 1925 )

Öğretmenler her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutan bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. ( 1927 )

Milli eğitimde, süratle yüksek bir seviyeye çıkacak olan bir milletin, hayat mücadelesinde maddi ve manevi bütün kudretlerinin artacağı muhakkaktır. ( 1928 )

Büyük Türk milletine onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol haricinde kolay bir okuma yazma anahtarı vermek gereklidir. Büyük Türk milleti cahillikten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Lâtin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe Lâtin esasından Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolaylıkla okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır. ( 1928 )

Hepimize, bu memleketin bütün vatanını seven yetişkin evlatlarına önemli bir vazife düşüyor; bu vazife, milletimizin tümüyle okuyup yazmak için gösterdiği istek ve arzuya fiili olarak hizmet ve yardım etmektir. Hepimiz, özel ve toplum hayatımızda rastladığımız okuyup yazma bilmeyen erkek, kadın her vatandaşımıza öğretmek için candan arzu göstermeliyiz. ( 1928 )

Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Eğitim Bakanlığı'nı almak isterdim. ( 1930 )

Her profesör ve öğretmenin aşılayacağı fikirler, ideal gayelere hizmet edecek şekilde olmalıdır. Kitapların cansız teorileriyle karşı karşıya gelen genç beyinler, öğrendikleriyle memleketin gerçek durum ve çıkarları arasında ilişki kuramıyorlar. Yazarların ve teorisyenlerin tek taraflı dinleyicisi durumunda kalan Türkiye'nin çocukları hayata atıldıkları zaman bu ilişkisizlik ve uyumsuzluk yüzünden tenkitçi, karamsar, milli şuur ve düzene uyumsuz kitleler meydana getirirler. ( 1931 )

Memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünerek; batı bölgesi için, İstanbul Üniversitesi'nde başlanmış olan düzenleme programını daha köklü bir tarzda tatbik ederek cumhuriyete cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesi'ni az zamanda kurmak lâzımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde, her şubeden ilkokullarıyla ve nihayet üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden fiiliyata geçilmelidir. Bu hayırlı teşebbüsün, doğu vilâyetlerimiz gençliğine kazandıracağı verim, Cumhuriyet Hükümeti için ne mutlu bir eser olacaktır. ( 1937 )

Büyük davamız, en medeni ve en üst refah seviyesinde bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir.

Bu, yalnız kurumlarda değil, düşüncelerinde de köklü bir inkılâp yapmış olan büyük Türk Milleti'nin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz. Bu teşebbüste başarı, ancak, yasal bir planla ve en akılcı bir şekilde çalışmakla mümkün olabilir. Bu sebeple, okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak; memleketin bütün kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetişitirmek; memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak, kişi ve kurumları yaratmak; işte bu önemli prensipleri en kısa zamanda sağlamak... Bakanlığın üzerine aldığı büyük ve ağır vazife ve sorumluluklardır. İşaret ettiğim prensipleri Türk Gençliği'nin beyninde ve Türk Milleti'nin bilincinde daima canlı bir halde tutmak, üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca vazifedir. ( 1937 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Ekonomi   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:37 pm

Türkiye'nin ilk ve önde gelen fikri politik değildir, ekonomiktir. Biz tüketimde olduğu kadar üretimde de dünyanın bir parçası olmayı arzu ediyoruz.

Türk köylüsünü "efendi" yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez.

Memleket üretiminin artması, çeşitlendirilmesi için olduğu kadar herkes gibi köylünün de refah içinde yaşamasını temin için bir ( tesis kredisine ) ihtiyaç vardır. Bu görüş, büyük çiftlik ve arazi işletenlere ait olmayıp daha çok küçük çiftçileri ilgilendirir. Varlığından büyük iş tutarak büyük kâr yapmak için herşeyi borçla sağlamanın yolunu bulanlar genellikle üzücü sonuçlarla karşılaşmışlardır. Bu gibilere gerçek varlık ve ihtiyaçlarından daha çok kredi açmak ve böylece onları kötü neticelerle karşılaşmaya teşvik etmek uygun değildir.

Söz konusu tesis kredisinin köylüye nakit olarak verilmesinin uygun olmayacağı şüphesizdir. Bu amaçla ayrılacak para ile bağ ve meyva fidanlıklarının kurulması, yerli pulluk ve tezgah atelyeleri ve tohum ve hayvan ıslahı müesseseleri kurulması ve nihayet buralarda dağıtılacak maddelerin fiyatlandırılarak uzun vadelerle toplanması tercih edilir.

Memleket ürünlerinin pazarlanmasını yapmak büyük bir ekonomik işimizdir.

Bir taraftan kredi kooperatifleri ile üretimi kolaylaştırır ve maliyet fiyatlarımızı düşürürken diğer taraftan satış fiyatını artırmak lazımdır ki, üreticilerin emeği ziyan olmasın. Satış tedbirleri, birçok aracının elde ettiği kârın mümkün olduğunca fazlasının çiftçiye kalmasını sağlamaktan başka mallarımızın standardizasyonu, ambalajını, kalite kontrol mücadelesini, kendiliğinden sağlayacaktır. Bundan başka ürün, alıcının istediği zaman teklif edeceği fiyatla değil, en uygun zamanında tüketici piyasalara arzedilmek suretiyle değer fiyatına satılacaktır.

Mali kanunlar ne kadar mükemmel yapılırsa yapılsın bunları eksiksiz anlatmak ve devletin ve yükümlünün haklarını takdir eden bir zihniyetle uygulamak için yetenekli defterdar ve mal memuru yetiştirmek meselesi vatanın mali geleceği açısından alınacak tedbirlerin başında düşünülmelidir.

Genel gelir ve masrafların toplamları üzerinde üç aşağı beş yukarı değişiklik yapmak da bu meseleyi halletmeye yeterli görülmüyor. Bu görünüşle bütçemiz hareketsizlik ve sıkışıklık manzarası arzediyor. Nihayet birçok devlet işlerimiz de bu sıkışıklık içinde tıkanmış gibidir. Ertelenmesi mümkün olmayan bu işlere canlılık kazandırmak lazımdır. Siyasi olarak kurtulmuş bir halkın, yaşayış ve geleceğe gidiş hareketinde, ümitlerini beslemek ve kendi kudretine güven hislerini kuvvetlendirmek için, ona canlı bir akımın içinde yaşadığı hissini vermek lazımdır. Bunu yapamazsak parti birliği, hükümet kuvveti, sabretme öğütleri ve nihayet vaad ( ümit ) verici telkinlerle daha birkaç yıl, mesela bir meclis devresi, kazanmak mümkün olabilir. Fakat sağlık, sosyal yardım, milli eğitim ve işletme ve nihayet ekonomik faaliyet gibi maddi gelişme ve fiili sonuçlar getiren ve zamanla herşeyin olacağı kanaatini kuvvetlendiren uygulamaya bu günden fazla hissedilir bir canlılık vermek zorunluluğu karşısında olduğumuzu görüyorum. İleriyi karanlık gören kötümser zihniyetin birgün memlekete yayılma tehlikesini ancak bu şekilde önleyebiliriz.

Memleketin mali durumu, düzen, emniyet ve disiplin üzerine kuruludur.

Memleketimizi medeniyetin gerektirdiği dereceye bir an önce yükseltmek için, yalnız milli sermaye yeterli olmaz. Yabancı sermayeye ve uzmanlığına da ihtiyacımız vardır. Bu noktada da bir milliyetçilikten çıkıyoruz, daha geniş milliyetçi oluyoruz.

Benliğimize, varlığımıza hiçbir zarar vermeksizin, dış sermaye memleketimize girebilir.

Milli paranın kudretini ve milletin milletlerarası buhrana karşı yüksek varlığının esaslarını korumak başlıca gayemizdir.

Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız savaşı tamamlamak ve Tanrı'nın milletimize doğuştan verdiği yetenek ve kabiliyeti en yüksek derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarından en iyi biçimde faydalanarak zayıflığımızın sebeplerini yok etmek için bundan böyle hiçbir fırsat ve zamanı ziyan etmeyerek çalışmaya mecburuz. Ancak bu çalışma yıllarca tkip edilecek ve uygulanacak bir programa dayalı olmazsa başarısızlığa mahkûmdur. ( 1922 )

Herşeyden önce hayat ve bağımsızlığımızı sağlamaktan ibaret olan milli amacımıza erişmekten başka birşey düşünemeyiz. Bundan dolayı, bizce önemli olan nokta mali gücümüzün buna yeterli olup olmayacağıdır. ( 1922 )

Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hakkı olan ve daha layık olan köylüdür. ( 1922 )

Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını, çağdaş ekonomik önlemlerle en yüksek düzeye çıkarmalıyız. Köylünün çalışması sonunda elde edeceği emek karşılığını, onun kendi menfaatine olmak üzere yükseltmek, ekonomi politikamızın temel ruhudur. Bu nedenle; bir yandan çiftçinin çalışmasını arttıracak, daha yararlı duruma getirecek bilgilerin, teknik araç ve gereçlerin kullanılması ve yaygınlaşmasına çalışırken, diğer yandan, onun emeğinin sonuçlarından en iyi şekilde yararlanmasını sağlayacak ekonomik önlemleri ortaya koymaya çalışmak lazımdır. ( 1922 )

Bugünkü mücadelelerimizin amacı tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğü ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felç olur. Çünkü her devlet organı ancak mali kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart, bütçenin ekonomik bünye ile orantılı ve denk olmasıdır. Bundan ötürü; devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya başvurmaksızın memleketin gelir kaynaklarıyla idareyi sağlama çare ve tedbirlerini bulmak lazımdır ve bu mümkündür... Azami tasarruf milli prensibimiz olmalıdır. ( 1922 )

Gerek tarım ve gerek memleket servetimizin genel sağlığı bakımından önemi muhakkak olan ormanlarımızı da modern tedbirlerle iyi halde bulundurmak, genişletmek ve en büyük yararı sağlamak esas prensiplerimizden biridir. ( 1922 )

Memleketimiz ekonomik teşkilat ve çevre itibarıyla kuvvetli bir halde bulunmuyordu. Kişilerin ekonomik güçleri de serbest rekabete dayanabilecek dereceye ulaşamamıştı. Tanzimat'ın açtıı serbest ticari devri Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de ekonomik kapitülasyon zincirleriyle bağladı. Teşkilat ve kişisel kıymet açılarından ekonomi sahasında bizden çok kuvvetli olanlar memleketimizde, bir de fazla olarak, ayrıcalıklı durumda bulunuyorlardı. Kazanç vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şartlarla memleketimize sokuyorlardı. Bütün ekonomik sahalarımıza bu sayede mutlak egemen olmuşlardı...

Ekonomi politikamızın önemli amaçlarından biri de; toplumun genel çıkarlarını doğrudan doğruya ilgilendirecek ekonomik kuruluş ve teşebbüsleri mali ve teknik gücümüzün elverdiği oranda devletleştirmedir.

Topraklarımızın altında işlenmeden duran maden hazinelerini az zamanda işleterek, milletimizin yararına açık bulundurabilmek de ancak bu usül sayesinde mümkündür. Bununla beraber; sırf ekonomik kullanma maksadıyla gerek madenlerimizde ve gerek diğer ekonomik hususlarda bayındırlık işlerimizde kullanılmak istenilen sermayenin sahiplerine hükümetimizce her türlü kolaylığın gösterileceği şüphesizdir. Bu sermayelerin kanunlarımıza bağlı olması da doğaldır... Bundan sonra da genel ekonomik faaliyetlerimizin ekonomi politikamızı ayrıntılı açıklamış ve tespit etmiş olduğum bu görüş çerçevesinde, bir plan dahilinde, düzenli olarak yönlendirilmesine Bakanlar Kurulumuzun bütün gayretini adayacağı beklenir. ( 1922 )

Memleketimizin ekonomik kaynakları bütün dünyanın hırslarını çekecek verim ve zenginliğe sahiptir. Halkımızın çiftçi olması, topraklarımızın dünyanın en bereketli topraklarından bulunması, maddi hayat için hiçbir endişeye yer bırakmamaktadır. ( 1922 )

Hükümetimizin her medeni devlet gibi dış borçlanmalar yapmasına lüzum vardır. Şu kadar ki, borç alınan yabancı paralarını... ödemeye mecbur değilmişiz gibi, amaçsız israf ve tüketim ile borçlarımızın yükünü arttırarak mali bağımsızlığımızı tehlikeye düşürmeye kesin şekilde karşıyız. Biz memlekette, bayıdırlığı, üretimi ve halkın refahını temin edecek, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız. ( 1922 )

Ekonomik hayatın faaliyet ve canlılığı, ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, trenlerin, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır. ( 1922 )

Tarih, milletlerin yükselme ve gerileme sebeplerini araken birçok siyasi, askeri, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler, toplumsal olaylarda etkindirler. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle, gerilemesiyle ilgili ve bağlantılı olan, milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin tespit ettiği bu gerçek, bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde de tamamen meydana çıkmıştır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükselme ve gerileme sebeplerinin bir ekonomi meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veyahut mağlubiyetler, çöküşler ve felaketler, bunların hepsi; meydana geldikleri devirlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve bağlantılıdır. Yeni Türkiyemizi layık olduğu seviyeye yükseltebilmek için, mutlaka ekonomimize birince derecede önem vermek mecburiyetindeyiz. Çünkü zamanımız tamamen ekonomi devresinden başka birşey değildir. ( 1923 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:38 pm

Bütün dünyada olduğu gibi memleketimizde de en başta bulunan önemli işimiz ekonomidir. Bu işte en yüksek başarıyı sağlamaya çalışmak çok önemlidir, gereklidir. Bunun için bu işte bütün devlet teşkilatının, bütün yurttaşların ve hepimizin ciddi duygularla ilgili olmamız gereği doğladır. Yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları ekonomik programlarından çıkmalıdır. ( 1923 )

Türkiyemizi layık olduğu seviyeye yükseltebilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek mecburiyetindeyiz... Fakat itiraf etmeye mecburuz ki, ekonomimize gerektiği kadar önem vermemiş bulunuyoruz. Bir milletin doğrudan doğruya yaşamın gerektirdikleri ile uğraşamaması, o milletin yaşadığı devirler ve devirleri tespit eden tarih ile çok ilgilidir. Bu nedenle biz de eğer uğraşamamış isek, gerçek sebepleri geçirdiğimiz devirlerde ve özellikle tarihimizde arayabiliriz. Fakat böyle bir inceleme yaptığımız zaman, maalesef itirafa mecburuz ki, biz henüz şimdiye kadar gerçek, ilmî, müspet anlamı ile milli bir devir yaşayamadık. Bu nedenle milli bir tarihe sahip olamadık. ( 1923 )

Ekonomi demek, herşey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Tarım demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, herşey demektir. ( 1923 )

Hayat demek ekonomi demektir. Yaşayabilmek için mutlaka tutumlu olmalı. ( 1923 )

Başarılı olabilmek için gerçekten memleketin ve milletin ihtiyacına uygun ana program üzerinde bütün milletin beraberce ve uyum içinde çalışması lazımdır... Milli Eğitim programlarımız gibi, devlet daireleri için düşünülecek programlar bile, ekonomik programlara dayanmaktan kendilerini kurtaramazlar. ( 1923 )

Yaşamak için güçlü bir devlet ve herşeyi yapabilmek için esas ekonomi olunca, bütün görüşlerimizi, bütün çalışmalarımızı bunda mutlaka başarılı olmakta toplamalıyız. Her çalışma kolunu bu esas noktaya dayandırmlalıyız. Mesela Milli Eğitim programımız ne olacaktır? Milli Eğitim Programımız bu olacaktır ki, onu takip eden insanlar iyi çiftçi, kunduracı, fabrikatör, tüccar olacak, iyi uygulayıcı kişi, faydalı kişi, verimli kişi olacak, bunları öğreten programların, bunları öğreten memleketlerin ve kurumların tamamı Milli Eğitim olacaktır. ( 1923 )

Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kurtaracaktır... Yeni Türkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktır. ( 1923 )

Çalışmaya mecbur olduğumuz hususlardan en önemlisi ekonomidir. Çünkü millet yoksul kaldıkça hiçbir şey yapamaz. İlk önce zengin olmalıdır. Çünkü herşeyi yapan paradır. Öncelikle ekonomiye önem vermek lazımdır. Millete verimli ve yararlı elemanlar yetiştirmek ekonominin zorunluluklarındandır. Bunun için de Milli Eğitime birinci öncelliği vereceğiz. Ekonomide faydalı olabilmek için teoriler ve kavramlar ile vakit geçiştirecek zamanımız kalmamıştır. Bir millet ne kadar gelişmiş ve ilerlemiş olursa olsun, yol gösterilmeye, aydınlatılmaya muhtaçtır. Bundan kaçınmak olamaz. Bu yol gösterme ve aydınlatmanın millet içinde daha çok faal ve teşebbüslerinde başarılı olmuş insanlar tarafından yapılması lazımdır. Geçmişte ve hali hazırda olduğu gibi gelecekte de milletimizi refah ve mutluluğa kavuşturacak yollar için rehberlik etmek milli ve vicdani vazifemizdir. Böyle bir vazifeyi yapabilmek için egemenliğine kıskanç olan bir millet için de, aynı şekilde düşünür ve din düşünürlerinin birleşmesi gereklidir. ( 1923 )

Zaferin vasıtası yalnız kılıçtan ibaret kalan bir millet, birgün girdiği yerden kovulur, rezil edilir, sefil ve perişan olur. Öyle milletlerin sefaleti, perişanlığı o kadar büyük ve üzücü olur ki, kendi memleketinde bile mahkûm ve esir bir halde kalabilir. Onun için gerçek fetihler yalnız kılıçla değil sabanla yapılandır. Milletleri vatanlarında bağlamanın, millete istikrar sağlamanın vasıtası sabandır, saban kılıç gibi değildir. O kullandıkça kuvvetlenir. Kılıç kullanan kol çok geçmeden yorulduğu halde, sabanını kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima mağlup oldu. Tarihin bütün olayları ve hadiseleri hayatın bütün gözlemleri bunu doğruluyor. ( 1923 )

Milletimiz çok büyük elemler, mağlubiyetler, facialar görmüştür. Bütün bunlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. ( 1923 )

Memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: Biri çiftçi, diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik, çünkü topraklarımız çoktur. İyi asker yetiştirdik, çünkü o topraklara göz koyan düşmanlar fazladır... Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha iyi asker olacağız. Fakat bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şan ve şöhreti, keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir. ( 1923 )

Çiftçilerimizin gayretiyle memleketimizin verimli tarlaları birer kalkınma kaynağı olacaktır. Şüphesiz bu kalkınma kaynaklarını dünyadaki düşmanlara karşı savunma için kıymetli bir ordumuz da bulunacaktır. ( 1923 )

Bu dakikada dinleyenlerim çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır ve işçilerdir. Bunların hangisi bir diğerine karşı olabilir. Çiftçinin sanatkara, sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, birbirine ve işçiye muhtaç olduğunu, kim inkar edebilir?

Bugün mevcut fabrikalarımızda ve daha çok olmasını dilediğimiz fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır. Refah içinde ve memnun olarak çalışmalıdırlar ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın gerçek tadını tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsin. Bu nedenle programdan bahsedildiği zaman, âdeta denebilir ki, bütün halk için bir "Çalışma Milli Andı"dır. Ve böyle bir çalışma milli andı durumunda olan program etrafında toplanmaktan meydana gelecek olan ( meslekî ) kuruluşu ise sıradan bir parti gibi düşünmemek lazımdır, ve sonra meydana gelebilecek olan böyle bir kuruluşun şimdiye kadar olduğu gibi milletin azim ve imanı ile ve birlik ve dayanışmasının birbirine yardımcı olamsıyla başarılı olacağı hakkındaki inancım kuvvetlidir ve tamdır. ( 1923 )

Tarımın kıymetini, önemini köylüye anlatmak ve gerçekten en çok faydayı sağlayacak faaliyete yöneltmek için ona ilim vermek, ona öğretmek lazımdır. ( 1923 )

Ormanlar memleketin çok önemli bir servet kaynağıdır. Tarımla uğraştığımız kadar ormanlarımıza da önem vermeliyiz. ( 1923 )

Milli ekonomi yolunda emin olarak ve güvenerek kesin ve köklü adımlar atarken esas programımızın ilham ettiği genel tedbirleri tercih etmek en doğru yoldur. Toplumumuzdaki bütün çeşitli meslek sahiplerini faydalı olacak şekilde bu yolda elele vermiş, omuz omuza dayanmış bir hedefe yürüyen samimi yolcular yapmak, devletin ekonomideki yükünü azaltmak ve başarı zamanını kısaltmak tek çaredir. ( 1923 )

Memleketimiz tarım memleketidir. Bu itibarla halkımızın çoğunluğu çiftçidir, hayvan yetiştiricisidir. Bundan dolayı en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu alanda önemli girişimlerde bulunabiliriz. ( 1923 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:38 pm

Bir devlet ki, kendi vatandaşına koyduğu bir vergiyi yabancılara koyamaz; gümrük işlemlerini, vergilerini ülkenin ve milletin ihtiyaçlarına göre düzenlemekten alıkonmuştur ve bir devlet ki, fazla olarak yabancılar ( yabancı uyruklular ) üzeride yargı hakkını uygulamaktan yoksundur; böyle bir devlete elbette bağımsız devlet denilemez. Devletin ve milletin hayatına yapılan müdahaleler yalnız bu kadar değil, daha fazla idi. Doğrudan doğruya milletin hayati ihtiyaçlarından olan, mesela demiryolu yapmak için, fabrika yapmak için, hatta herhangi birşey yapmak için devlet serbest değildi, mutlaka müdahale vardı. Bu nedenle yaşama hakkı kısıtlanan bir devlet bağımsız olabilir mi? Arzettiğim gibi gerçekte devlet bağımsızlığını çoktan kaybetmişti ve Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka birşey değildi ve Osmanlı içindeki Türk Milleti de tamamen esir bir duruma getirilmişti. Bu sonuç arzettiğim gibi, milletin kendi iradesine ve kendi egemenliğine sahip bulunmamasından ve bu irade ve egemenliğin şunun bunun elinde kullanılagelmiş olmasından kaynaklanıyor. O hald kesinlikle diyebiliriz ki, biz milli bir devir yaşamıyorduk ve milli bir tarihe sahip bulunmuyorduk. ( 1923 )

Ekonomik alanda düşünürken ve konuşurken sanılmasın ki, biz yabancı sermayeye karşıyız; hayır, bizim memleketimiz geniştir. Çok çalışmaya ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı kanunlarımıza uymak şartıyla yabancı sermayelerine gerekli olan güvenceyi vermeye her zaman hazırız. Arzu edilir ki, yabancı sermaye, çalışmamıza ve sabit servetimize eklensin. Bizim için ve onlar için, faydalı sonuçlar versin. ( 1923 )

Yollarımızı çağın, bugünkü ilerlemelerinin gerektirdiği mükemmel bir duruma getirmemiz lazımdır. Ancak bu şekilde memlekette hüküm süren fakirlik ve sefalete çare bulabiliriz. ( 1923 )

Paramızı, hayatımızı dış düşmanların etki ve saldırısından kurtarmak, bu memleketin dış düşmanlara esir olmasına müsaade etmemek ne kadar gerekiyorsa, aynı zamanda ve onlardan daha fazla bir uyanıklıkla iç düşmanları, yurt içindeki zararlı kişileri de dikkatle izlemek ve onların her hareketlerini gözden kaçırmamak mecburiyetindeyiz. Biz ancak bu gayretle, bu uyanışla çalışarak başarılı olacağız. Bütün dünya Türkiye'nin saygın varlığına özenecek ve milletimize lâyık ve haketmiş olduğu yüksek yeri verecektir. ( 1923 )

Siyasî, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılamazlarsa husule gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner. ( 1923 )

Kapitülasyonlar, bir devleti mutlaka çökertir. Osmanlı Devleti ile Hindistan Türk ve İslâm imparatorlukları bunun en büyük delilidir. ( 1923 )

Muhtelif meslek sahiplerinin menfaatleri diğerlerine karışmış olduğundan, onları sınıflara ayırmak imkânı yoktur ve bütünü halktan ibarettir. ( 1923 )

Ben de çiftçi olduğumdan biliyorum, makinesiz tarım olmaz. El emeği güçtür. Birleşiniz. Birliklerle makine alırsınız. Senede yüz dönüm ekeceğinize on misli, yüz misli fazla ekersiniz. Memleketimiz gerçek çiftçi memleketidir. Henüz bu hususa tam halk kazanmış değiliz. Fakat tarım memleketi olacağız. Bu da makine ile olacaktır. ( 1925 )

Geniş bir sulama politikasının uygulanmasına başlanabilmesi cidden gerekli görülmektedir. Memleketi yepyeni bir yaratıcılığa kavuşturacak olan sulama işlerinin derin ilgilerinizle gerçekleştirilmesi şüphe götürmez. Tarım ve ormancılıkta yeni tedbirlerle gelişmeye hizmetiniz yerinde olacaktır. ( 1927 )

Her Türk çiftçi ailesinin, geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması mutlaka lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve gelişmesi buna bağlıdır. Bundan fazla olarak büyük araziyi modern araçlarla işletip, vatana fazla üretim temin edilmesini teşvik etmek isteriz. ( 1929 )

Çiftçiye arazi vermek de hükümetin devamlı olarak takip etmesi gereken bir konudur. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek memleketin üretimini zenginleştirecek başlıca çarelerdendir. ( 1929 )

Ekonominin gelişmesi için başlıca gerekli olan; yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz ulaşım araçları ve milli varlığın maddi ve siyasi kandamarlarıdır. Refah ve kuvvet vasıtasıdır. ( 1930 )

Çiftçilerimizi kredi, üretim kooperatifleri gibi ekonomik kuruluşlara kavuşturmak ve bu kurluşları ilerletmek ve geliştirmek gayedir. Küçük sanat sahibi esnafı zorluk ve zayıflıktan kurtarmak ve onları daha kuvvetli, güvenli bir duruma getirmek için gereken kredi müesseselerini yaratmak düşündüğümüz esaslı noktalardan biridir. ( 1931 )

Bugüne kadar ekonomik alanda arzu ettiğimiz derecede büyük başarılar görülmüyorsa, bunu doğal karşılamak lazımdır. Bu, Türk Milleti ekonomik alanda kabiliyetsizdir demek değildir. Bunu belki diyenler vardır. Fakat bunlar Türk Milleti'nin gerçek tarihini bilmeyenler ve onu gerçek değeriyle tanımamış olanlardır.

Bütün insanlığa tarımı, sanatı ilk öğreten Türk Milleti idi. Türk Milleti'nin dünyaya eğiticilik yapmış olduğuna artık gerçek bilim adamlarının şüphesi kalmamıştır. Türk Milleti'nin bundan sonra layık olduğu derecede ekonomik alanda yükeseleceğine kimsenin şüphesi olmamalıdır. ( 1931 )

Ekonomi ile ilgili noktaları göz önünde tutarken diğer herhangi Bakanlık ve makamları ilgilendiren bütün devlet işlerinin, milli ekonomi açısından mutlaka kârlı ve hiç olmazsa zararsız olması kuralını esas olarak gözönünde tutmalıyız. Bu kurala ters düşebilecek kanun, yönetmelik yapılmamalı veya herhangi bir tedbirin alınması ancak milli ekonomi fikrinin feda edilmesine değecek hayati bir çıkara dayanmalı ve bu hareketin kesin gerekçesi ilgililerle birlikte Bakanlar Kurulu'nda ve meclis komisyonlarında görüşülmeli, yapılacak ekonomik fedakarlık bile bile yapılmalıdır. Sırası ve zamanı geldikçe mevcut kanun ve usullerimiz bu görüş ile yenilenmelidir. Memleketin bütün ekonomik işlerini düzenlemek için adeta kurmay subay gibi çalışacak bir teşkilata ihtiyaç görünüyor. ( 1931 )

Bir köylü ev sanayii kurulması için çareler düşünmek akla gelir. Bizde köylü, evine, aile ve çocuklarının yaşanmasına gerekli olan yiyecek, içecek ve herkes gibi giyecek için para sarfetmemelidir. Köylü ailenin, elbisenin aba ve kaba bez dokuma tezgahı, sabanı gibi olmalıdır. Bu esasın yaygınlaştırılması ileriye ait bir ideal olmakla beraber, bu gayeye varmak için tedbirler düşünmek ve teşebbüslerde bulunmak çok lüzumludur. Aksi takdirde herşey yolunda gittiği zaman ancak yaşayabilen ve memleket nüfusunun üçte ikisini oluşturan bu insanlar hava gibi, tarım hastalıkları gibi ve nihayet piyasa gibi tesirlerin müsaade etmemesi halinde bütün kusuru hükümete ve vergilere yüklemekten çekinmeyeceklerdir. ( 1931 )

Cumhuriyet hükümetinin her bakımdan vatandaşların hayatıyla, geleceği ile ve refahı ile ilgilenmesi doğladır. Halkımız doğuştan devletçidir ki, her türlü ihtiyacı devletten istemek için kendisinde bir hak görüyor. Bu nedenle milletimizin karakteri ile partimizin programında tamamıyla bir uyum vardır. ( 1931 )

Hasattan sonra ele geçecek ürün köylünün parası demektir... Para değerinin düşmesine karşı tedbir alındığı gibi; memleketimizin durumuna göre tahıl değeri üzerinde de daima hassasiyetle teklifler hazırlayacak bir büronun hizmeti yararlı olur. ( 1931 )

Tarımsal ve sanayi üretimi ile deniz ürünleri ( balıkçılık ve süngercilik ) faaliyetlerimizin kazançlı olması için tedbirler alınmalıdır. Bu arada tarım ve sanayi kredileri sorunu köklü şeklide çözümlenmelidir. Tarım kredi ve satış kooperatifleri aşamalı ve fakat devamlı bir uygulama ve gelişme yoluna girmelidir. Tesis kredisi ile bir köylü hayatı kurmak büyük işlerimizdendir. ( 1931 )

Üzerinde yaşadığımız vatanın servet kaynaklarını işletmek geleceğimizi açıp aydınlatacak tedbirlerin başındadır.

Bu yola girmekte geciktiğimiz oranda, yaşayışımızın kuvvetlenmesi ve ileriye doğru gidiş hareketlerimizin süratlenmesi mümkün olmaz. ( 1931 )

Petrol işi kısa zamanda çözümlenmelidir. Memleketin petrol işindeki gerçek durumunu ortaya çıkaracak sondajlara başlayabilmek için önümüzdeki yıllarda mali kaynakların bulunması gerekli görünüyor. Özetle, maden ve orman işleri sıkı tutulmalı...

İşletme yolunda ilk iş olarak uygulanmaya geçilecek bu noktalardan başka, aynı yolda ileri yürüyüşe devam için, madenlerimiz ve ormanlarımız üzerinde esaslı şekilde çalışmak ve birbirini kovalayacak yeni işletme programları hazırlamak uygun olur. ( 1931 )

Büyük çoğunluğu oluşturan köylü çiftçimizin incelediğimiz hayatını şu üç esasa dayandırmak lazımdır.

Köylü, ailesiyle yaşamak için, yemek, içmek, giyinmek ve zorunlu ihtiyaçlarını temin etmek ihtiyacındadır. Yiyip içeceği ve giyeceği maddeleri ideal olarak kendisi üretmeli ve imal etmeli ve hayat için para karşılığında sağlayacağı şeyler asgari cins ve miktarlarda tutmalıdır. Bu şekilde köylü geçirdiği üretim yılının borcunu ödedikten sonra kendi hesabına ufak bir tasarruf da yapabilmelidir.

Köylü üretim için lazım olan yeterli krediyi, en uygun faiz ile ve malını paraya çevireceği zamana kadar ödemek zorunda kalmadan bulmalıdır.

Köylü ve hatta büyük çiftlik ve arazi sahipleri ürünlerini ölü fiyatla alacaklarına teslim etmeye veyahut piyasanın en uygun olmayan zamanlarında aracılara satmaya mecbur olmamalı, aradaki birçok aracılara kâr etme imkânı sağlanmaksızın doğruca tüketici piyasaya arzedecek veya mümkün olduğu kadar az aracı ile ana piyasaya yaklaşabilecek bir teşkilata sahip bulunmalıdır. ( 1931 )

Vatandaş olan bir kişinin, verginin kalkabileceğine inandırılması ve böyle bir düşünceye itilmesi, devletin yıkılmasını istemekle eşittir.

Askerlik nasıl bir vatn borcu ise, vergi de vatandaşın ödemesi gereken borcudur.

Vatandaşı; millete karşı milletin büyüyüp yaşaması için alınan tedbirlere karşı harekete geçirmek, en büyük ihanettir. ( 1931 )

Her vatandaşın arzu ettiğini yapmasını düşünmek hayalperestliktir. Yapılabilecek şey herkesin arzularının toplamının ortalaması olabilir. ( 1931 )

Bütün vatandaşlar gerektiğinde ağır yükümlülüklere ve her türlü fedâkârlığa katlanacaktır. Hep beraber yapacağız. Vatandaşların şunu isterim bunu isterim demesi, şunu bunu yapmaya mecburum demektir. Bu yapılması gereken şeyler için vatandaş maddi, mali ve manevi varlığını hazır tutarsa, ancak o zaman ideale ulaşmak mümkündür. ( 1931 )

Milli paranın kudretini ve milletin milletlerarası buhrana karşı yüksek varlığının esaslarını korumak başlıca gayemizdir. ( 1931 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:38 pm

Takip ettiğimiz program, bir yönden tamamıyla demokratik, halkçı bir program olmakla beraber, ekonomik açıdan devletçidir. ( 1931 )

Herhangi bir bölgede, tarımsal üretimi önemini hissettirecek derecede sarsan kuraklık olduğu, ilgililerin müracaatı üzerine mahalli makamlarca tespit ve Bakanlar Kurulu'nca tasdik edildiği takdirde, mevcut tehlikeli durumun derecesine göre o sene için arazi vergisinin bir kısmı veya hepsi affedilir. Affedilecek vergi oranı, kuraklığın doğuracağı dereceile orantılı olmalıdır. ( 1931 )

Genel ekonomik koşullar ne olursa olsun, köylüyü sade yaşmında gerekli olan vasıtalarla donatacak yine düşük faizli ve uzun vadeli bir tesis kredisi temin etmek(tir).

Çiftçileri, yılın ürününü paraya çevirmeleri mümkün olan zamandan önce borç ödemeye mecbur etmeyecek esaslı usuller koymalı(dır). ( 1931 )

Dışarıdan yedek parça getirmek hergünkü işlerdendir. Bu parçaların tarifeye uygulanmasını çözümlemek için bütün gümrükte tek bir tek fen memuru bulundurulması yeterli olabilir. Böyle bir memur olmaması yüzünden, iş sahipleri bazen ucuz bir parçanın cinsini tespit ettirmek için dışarıdan birkaç lira ücret karşılığında uzman veya fen memuru çağırmak zorunda bırakılıyor. ( 1931 )

Kesin satış ve mal tesliminden önce çiftçi daha uygun fiyatla diğer bir müşteri bulursa, tekele avansı iade etmek şartı ile, malını yeni müşteriye satabilmelidir. ( 1931 )

Biz ekonomik genişliğin temelini de, ancak her milletin refah içinde yaşamaya ve ilerlemeye hakkı olduğunu kabul eden bir zihniyetle, bütün milletlerin birlikte çalışmaları yolunun bulunmasında görüyoruz. ( 1932 )

Eğer tüccarlar bizden olmazsa, millî servetin ehemmiyetli bir kısmı şimdiye kadar olduğu gibi yine yabancılarda kalacaktır. Onun için millî ticaretimizi yükseltmeye mecbursunuz. ( 1932 )

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin tek hedefi, ekonomi sahasında memleketin refahı için kendi serbestisini temin ve her memleketin ayrı ayrı iyiliğiyle, genel refaha hizmet etmekten ve siyasi sahada ise barış içinde yaşamak ve meşru müdafaa vasıtalarını, herkes için ve herkese karşı, olduğu gibi muhafaza etmekle beraber, diğer devletlerle karşılıklı olarak harp silah ve araçlarını azaltmaktan ibarettir. ( 1933 )

Açık bir bütçenin, sayısız sakıncalarını iyi bilen Büyük Millet Meclisi'nin, denk bütçe yönünde kesin karar sahibi bulunması, devletin mali ve hatta genel politikası için büyük güvencedir. ( 1933 )

Ekonomik teşkilat, teknik temeller üzerine yerleşerek yükseldikçe, yurdun verimi çok daha fazla artmış olacaktır. Ancak, bütün özenimizi vererek vatanın teşkilatlanması hızını artırmak gerektir. ( 1935 )

Karşılıklı genişlik ve kolaylık, takip ettiğimiz esastır. İhracatımızın kolaylaştırıldığı yerde ithalatın artmasından sakınmıyoruz. BU ithalatı artırmaya ve kolaylaştırmaya çalışıyoruz. ( 1936 )

İyi yöntem ve iyi uygulamanın memnun edici sonuçlarını vatandaş, hiçbir işte vergi konusu kadar hassasiyetle takdir etmez...

Vatandaşa hazineye karşı yükümlülüğünün, en önemli vazifesi olduğunu anlatmak için, yorulmamak lazımdır. Şüphe yoktur ki, hele develetçi ve halkçı olan bir idare ve ekonomi hayatında, hazinenin kudret ve düzeni, başlıca dayanaktır. Cumhuriyetin kudreti de, her sahada ve milli savunma sahasında, ihtiyaçlarını karşılayan hazinesinin ( maliyesinin ) düzenli oluşundadır. ( 1936 )

Ekonomik kalıkınma; Türkiye'nin, hür, bağımsız daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin, bel kemiğidir. Türkiye bu kalkınmada iki büyük kuvvet serisine dayanmaktadır:

Toprağının iklimleri, zenginlikleri ve başlı başına bir servet olan coğrafi durumu ve bir de, Türk Milleti'nin silah kadar makine de tutmaya yaraşan kudretli eli ve milli olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda tarihin akışını değiştiren yiğitlikle beliren yüksek sosyal benlik duygusu... ( 1937 )

Bütün devlet organlarının canlı ve sağlıklı işlemesi bakımından büyük dikkatle üzerinde durulması gerekli olan mali hayatımıza temas ediyorum.

Cumhuriyet bütçelerinin belirgin olan ve daima kuvvetlenmesi gereken ortak özellikleri, yalnız denk oluşları değil, aynı zamanda, koruyucu, kurucu ve üretken işlere, her defasında daha fazla pay ayırmakta olmalıdır. ( 1937 )

Her çeşit mali yükümlülüklerimizi, günü gününe yerine getirmek suretiyle, devlet itibarını, mali sermaye ve senetleri koruma ve sağlamlaştırma hususunda, bütün tedbirleri almak ve bu konuda dikkatli bulunmak prensibimizdir. ( 1937 )

Dış ticarette takip ettiğimiz ana prensip, ticari dengemizin aktif karakterini korumaktır. Çünkü, Türkiye ödemeler dengesinin en önemli esasını bu oluşturur...

Dış ticaret politikamızın özelliği şudur; iç ve dış durumun gereklerini daima karşılamak suretiyle gelişmelere uyum sağlamak...

İhracat mallarımızın, hükümetin yakın kontrolü altında, satışlarının teşkilatlandırılması önemlidir. ( 1937 )

Orman servetimizin korunması lüzumuna ayrı işaret etmek isterim. Ancak, bunda önemli olan korunma esaslarını; memleketin türlü araç ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılaması gereken ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işleterek yararlanmak prensibine uygun bir şekilde bağdaştırmak zorunluluğu vardır. ( 1937 )

Ben ekonomik hayat denince, tarım, ticaret, sanayi faaliyetlerini ve bütün bayındırlık işlerini, birbirinden ayrı düşünülmesini doğru olmayan bir bütün sayarım... Bir millete bağımsız hüviyet ve kıymet veren siyasi varlık makinasında; devlet, fikir ve ekonomik hayat mekanizmaları, birbirlerine bağlı ve birbirlerine bağımlıdırlar. O kadar ki, bu cihazlar birbirine uyarak aynı tempoda çalıştırılmazsa, hükümet makinasının çekici gücü boşa harcanmış olur; ondan beklenen tam verim elde edilemez. Onun içindir ki, bir milletin kültür seviyesi üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarılarının, sonuçlarının ürünü ile ölçülür. ( 1937 )

İç ticarete gelince, bunda, en önde gördüğümüz esas; teşkilatlandırma ve belirli tipler üzerinde işleme ve akılcı çalışmadır.

Kesin zorunluluk olmadıkça piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir...

Tüccar, milletin emek ve üretiminin kıymetlendirilmesi için eline ve zekâsına güvenilen ve bu güvene layık olduğunu göstermesi gereken kişidir. ( 1937 )

Devlet gelirlerinin arttırılması, yeni vergiler konulmasından çok, devamlı bir programla mevcut vergilerin takdir ve toplanma usullerinin iyileştirilmesinde aramak lazımdır. ( 1937 )

Memleketimizde yetişmeyen hammaddeler ve üretim maliyetine tesir ederek, dış ülkelerin ürettikleri mallar ile rekabeti güçleştiren her çeşit vergi ve resimlerin kaldırılması lazımdır.

Gerek bu konular üzerinde çalıırken, gerek herhangi bir mali karar alırken, ilk gözönüne getireceğimiz şey, milli faaliyet ve milli üretim, yani verginin bizzat ana kaynağı üzerinde yapacağı etkiler olmalıdır. Maliye memurları da İçişleri memurları gibi, halkla devamlı ilişkisi olan kişilerdir. Bunların da, halk ile ilişkilerinde, halk için çalışan bir halk hükümetinin doğal niteliği olan azami dikkat ve özen göstermek ve azami güven ve inan vermek niteliklerinin gelişmesine, özellikle itina etmeleri lazımdır.

Cumhuriyet rejiminde, hazine yararına demek, kanunun hazine lehine tespit ettiği hak ile, kanunun yükümlüyü karşılaştırdığı vazifeyi gayet denk bir halde elde tutmak demek olduğunu bir an hatırdan uzak tutmamak önemli prensibimizdir. ( 1937 )

Samimi bir bütçeye ve gerçek bir ödeme dengesine dayanan paramızın fiili istikrar durumunu kesin olarak koruyacağız. ( 1937 )

Küçük esnafa ve büyük sanayicilere muhtaç oldukları kredileri kolayca ve ucuzca verecek bir kuruluş meydana getirmek ve kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da çok lazımdır. ( 1937 )

En güzel coğrafi durumda ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; sanayisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten yararlanmayı bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük milli ideali olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız. ( 1937 )

Demiryolları bir ülkeyi medeniyet ve refah nurlarıyla aydınlatan kutsal bir meşaledir. ( 1937 )

Türkiye'de devlet madenciliği, millî kalkınma hareketiyle yakından alâkalı mühim konulardan biridir. ( 1937 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Hukuk   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:40 pm

Her halde dünyada bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir. ( 1919 )

Bu memlekette hükümsüz vatandaş öldürülmez. Vatandaş ancak mahkeme kararıyla cezalandırılır. Devlet adamının böyle düşünmesi lâzımdır. ( 1919 )

Ancak hatalarını kabul edenler, affedilmeye lâyık olurlar. Çünkü, bunlar, hatalarını anlamış, pişman olmuş, bir daha aynı hatayı işlememeye karar vermiş kimselerdir. Fakat suçlarını saptırmaya ve savunmaya kalkışanlar, aynı yolda devam edecekler demektir ki, bunları hoş görüp affetmek kesinlikle uygun değildir.

Hükümet, memlekete kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. Bu nedenle adalet işi çok önemlidir... Adli siyasetimizde izlenecek amaç, öncelikle halkı yormaksızın süratle, isabetle, emniyetle adaleti dağıtmaktır. İkinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması normal ve zorunludur.

Bunun için adalet seviyemizi bütün medeni toplumların adalet seviyesi derecesinde bulundurmak zorunluluğundayız. Bu hususları tatmin için mevcut kanun ve usullerimizi bu görüşle iyileştirmekte, canlandırmakta ve yenilemekteyiz; ve buna devam edeceğiz.

Devlet halinde teşkilatlanmış bir insan toplumu anayasasında, adalet kuvvetinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Milletlern yargı hakkı bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez. ( 1920 )

Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz. ( 1920 )

Herşey kanun yapmaktan ibaret değildir. Aksine herşey o kanunları uygulamak ve uygulattırmaktan ibarettir. Uygulayan, yerine getiren, daima karar verenden daha kuvvetlidir. ( 1920 )

Uzmanlarca bilinen bir gerçektir ki, kanun koyucular birtakım seçkin özelliklere sahip olmak mecburiyetindedirler. O özelliklerden birincisi şudur: Kanun teklif eden, kanun yapan, kanun koyan bir insan, insanlığın bütün hislerini, bütün ihtiraslarını herkesten daha çok anlar ve bilir. Fakat nefsini herkesten fazla ve tamamen, bütün kapsamı ile bunlardan ayırmak kudret ve kabiliyetine sahip olmalıdır. Bu seçkin özelliğe sahip olmayan insanlar, toplum için kanun yapmak hak ve yetkisinden men edilir. Kanunlar hislere dayanarak ve uyularak yapılamaz. ( 1921 )

Bizim milletimiz ve hükümetimiz adalet fikri ve adalet anlayışı konusunda hiçbir medeni milletten aşağı değildir. Belki tarih bu konuda yüksek olduğumuza tanıklık eder. Bu sebeple bizim de yürürlükteki adli yasalarımızın bütün medeni milletlerin yürürlükteki yasalarından eksik olması uygun değildir.

Mücadelelerimizin amaçladığı tam bağımsızlık kavramının adli bağımsızlığımızı da kapsaması doğaldır. Bu nedenle; her bağımsız devletin vazgeçilmez bir hakkı olan adaletin dağıtımı vazifesine kimseyi karıştıramayız. ( 1922 )

Günümüzdeki ilerlemeler milletlerin medeni ihtiyaçlarını genişletir, çoğaltır ve aydınlatır ve bu medeni ihtiyaçlar ile uyumlu olarak medeni hakların oluşmasını gerektirir. Her devletin ait olduğu toplumun medenileşme derecesiyle uyumlu, hukuki hükümleri vardır. Dünyada mevcut tüm medeni devletlerin medeni kanunları hemen hemen birbirinin benzeridir. ( 1922 )

Adli siyasetimizin temel esası, zamanın değişmesi ile hükümlerin de değişmesi gerçeğinin inkar edilmez olduğu kuralıdır. ( 1922 )

Hâkimlerin ve adliye mensuplarının hizmetlerinin şerefiyle orantılı üstün liyakate malik bulunmaları adliyemizin ruhu ölçüsündedir. ( 1922 )

Bizim milletimizin adalet hususundaki derecesi hiçbir zaman diğer milletlerden aşağı kalmamıştır. Adaleti belki onlardan daha iyi sağlamıştır. Biz en gelişmiş ve medeni devletin kanunlarına eşit ve benzer kanunlar yapabiliriz. Eski ihtiyaçlara göre yapılmış şeyleri, ihtiyaç arttıkça yenilemek lazımdır. ( 1923 )

Kanun Millet Meclisi'nden çıkar. Millet en doğru bir meclisle temsil edilir!..

Program ve prensip sahibi partilerin etkisi önemlidir. Doğal olarak Meclis'te bulunan partiler, kanunları kendi progamları, fikirleri doğrultusunda çıkarmak isteyeceklerdir... Kanun çıkarırken görüşme çeşitli programların, düşüncelerin, görüşlerin çarpışması halinde olacaktır. Meclis'te çoğunluğu sağlamış olan partinin belirli görüşleri yürür...

Meclis kanunları, Bakanlar Kurulu ve bünyesindeki Adalet Bakanlığı aracılığı ile uygular. ( 1923 )

Kanunlarımız milli ihtiyaçlara ve hukuk ilminin esinlemelerine göre yeni baştan düzeltilecek ve tanımlanacaktır.

Bütün kanunlarımızın düzenlenmesinde, her çeşit teşkilatta milli egemenlik esasları içinde hareket edilecektir. ( 1923 )

Adliyenin yeniden düzenlenme ve teşkilatlanmasına verdiğimiz önemi, nasıl ifade etsek azdır... Önemli olan nokta; adliye anlayışımızı, adli kanunlarımızı, adli teşkilatımızı, bizi şimdiye kadar şuurlu, şuursuz etki altında bulunduran, çağın gereklerine uymayan bağlaradan bir an önce kurtarmaktır. Millet, her gelişmiş memlekette olan adli ilerlemenin memleketin ihtiyaçlarına uygun olan esaslarını istiyor. Millet; süratli ve kesin adaleti sağlayan medeni usulleri istiyor. Milletin arzu ve ihtiyacına bağlı olarak adliyemizde her türlü etkilerden cesaretle silkinmek ve hızla ilerlemeye atılmakta asla tereddüt etmemek lazımdır. Medeni Hukuk'ta, Aile Hukuku'nda takip edeceimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta işleri oluruna bırakmak ve hurafelere bağlılık; milletlerin uyanmalarını engelleyen en ağır bir kabustur. Türk Milleti, üzerinde kâbus bulunduramaz. ( 1924 )

Tamamen yeni kanunlar meydana getirerek eski hukuk esaslarını kökünden kaldırmak teşebbüsündeyiz. Ve yeni hukuk esasları ile alfabesinden eğitime başlayacak yeni bir hukuk neslini yetiştirmek için bu müesseseleri açıyoruz. Bütün bu yaptıklarımızda dayanağımız milletin beceri ve yeteneği ve kesin iradesidir. Bu teşebbüslerde arkadaşlarımız, yeni hukuku, bizimle beraber, bahsettiğim anlamda anlaşmış olan seçkin hukukçularımızdır. ( 1925 )

Bugünün ihtiyaçlarına uygun kanun yapmak ve onu iyi uygulamak refah ve ilerleme sebeplerinin en önemlilerindendir. ( 1925 )

Adalet, bir devletin esası olduğuna göre, mahkemelerin söz ile değil, gerçekten tarafsızlığını sağlamak her işin başında gelmelidir. Hak sahiplerine zorluk çıkarmak, resmi dairelerde işlerini takip eden kimseleri bugün git, yarın gel diye birtakım zorluklara uğratmak, hükümet otoritesi maskesi altında halkı ezercesine davranmak, uygun olmayan işlemlere kalkışmak gibi durumlar kesinlikle önlenmelidir. ( 1930 )

Hakimler, hem vatandaşların hürriyetini düşünmeli, hem de devlet otoritesinin güçlü kalmasına dikkat ve riayet etmelidir. ( 1931 )

Hukuki hükümler zaman ve ortmaın içinde toplumların uğradıkları değişikliklere göre değiştiklerinden, ondört yüzyıl önceki zamanın ve ortamın ihtiyacına göre lüzumlu ve yeterli görülmüş olan esaslar yerine, bugün birçok çeşitli kanunlar ve usuller konulması zorunluluğu görülmüştür. Bunlar bile kalıcı olmayıp zamanla değişmeye mahkumdurlar. ( 1933 )

Biz, yurt emniyeti içinde kişilerin emniyetini de layık olduğu derecede gözönünde tutarız. Bu emniyet, Türkiye Cumhuriyeti Kanunları'nın, Türk Hakimleri'nin garantisi altında, en ileri şekilde mevcuttur... Adalet örgütümüzün ve kanunlarımızın, daima bu yönden incelemelerle, Türkiye'nin dinamik hayatına, tam uygunlukları sağlanmalıdır... Güvenlik ve adalet işleri ile ilgili usullerde ve kanunlarda, kolaylık, çabukluk, açıklık ve kesinlik esas olmalıdır. ( 1937 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: İnsan Hak ve Hürriyetleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:45 pm

Bir millet, bir memleket için kurtuluş, esenlik ve muvaffakiyet istiyorsak bunu yalnız bir şahıstan hiçbir vakit istememeliyiz. Umumî kurtuluşu, gene umumî gayret temin eder ve bir millet, bir toplum yalnız bir ferdin gayretiyle bir adım bile atamaz.

Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve yok olma vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir. ( 1906 )

Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarımın en kıymetli miraslarından olan bağımsızlık aşkı ile yaradılmış bir adamım. ( 1921 )

Bir millette onurun, saygınlığın, namusun ve insanlığın meydana gelebilmesi ve devam ettirebilmesi için, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür. ( 1921 )

Gerçekten tam bir azim ve ısrar ile devam ettirilen ve savunulan bağımsızlık hak ve hürriyet davalarının başarısını tümüyle engelleyecek hiç bir kuvvet tasavvur edilemez. ( 1922 )

Sonsuz bir hürriyet düşünmek mümkün değildir, hakların en büyüğü olan hayat hakkı bile mutlak değildir. ( 1923 )

Toplumda hürriyet sınırlıdır. O da bir kişinin değil toplumun tümünün ortak menfaatlerinin gereği olarak yürürlükteki kanunlar iledir. Vicdan hürriyetinizi ne dereceye kadar kullanabileceğiniz, bunlar yürürlükteki kanunlarla anlaşılır. ( 1923 )

Münevverler gidecekleri muhitlerde başlı başına bir âlem yaratabilirler. Memleketin yalnız bir yerinde değil, beş on yerinde birer ilim merkezi, nur merkezi, irfan merkezi yapmalıyız, millet bahtiyar olsun. ( 1923 )

Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünki böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki acıdır. ( 1923 )

Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli ölçüsüdür. Geçmişte güçlü iken, bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur. Böyle bir toplumda adalet, şefkat hissi, içgüdü kaybolmuş demektir. ( 1925 )

Biz Türkler tarihimiz boyunca hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş milletiz. ( 1927 )

Hürriyet, insanın, düşündüğü ve dilideğini tam olarak yapabilmesidir.

Bu tanım, hürriyet kelimesinin geniş anlamıdır. ( 1930 )

Artık, Türkiye'de "Her Türk hür doğar, hür yaşar" ( 1930 )

Türk, kişisel hürriyetinden ve çıkarlarından, Anayasada tesbit edildiği kadarını Cumhuriyete bırakmıştır. Cumhuriyet kişinin, ona bıraktığı bir kısım hürriyeti, kişinin ve Türk milletinin, içte hürriyetini ve dışa karşı da bağımsızlığını sağlamak için kullanır. ( 1930 )

Hürriyetten doğan bunalımlar ne kadar büyük olursa olsun, hiç bir zaman fazla baskının sağladığı sahte güvenlikten daha tehlikeli değildir. ( 1930 )

Hürriyet, Türk'ün hayatıdır. ( 1930 )

Kişisel hürriyetler kutsaldır. Bunların korunmasına daima çalışılır, devletin kuvveti, otoritesi hiçe sayılırsa, - olacak bir şey değil ama belki hiçe indirilebilir -, ancak bu takdirde bu gibi insanların sonunda mutlaka başka bir devletin otoritesi altına girme aşağılığına düşeceklerini, yabancı bir devlet otoritesinin esaret zincirlerini kendi elleri ile boyunlarına takmaya mecbur olacaklarını hatırdan çıkarmamak lazımdır.

Vatandaş olan kişiler kendi hürriyetlerinin bir kısmını seve seve gerekli görerek devlete zaten devretmişlerdir. Devlet kendine özgü iradesi ile kişisel hürriyetlerin bir kısmına gene o hürriyetlerin sağlanması için sahip olur. Yeter ki devlet hakimiyeti, milletin refahına, genel mutluluğuna ve vatandaş hürriyetlerinin sağlanmasına kullanılsın. ( 1931 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: İnsan İlişkileri, İnsan Sevgisi, Evrensellik   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:45 pm

Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.

En iyi kişi kendinden çok ait olduğu sosyal toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına kendini adayan insandır.

Milletler yerleştikleri arazinin gerçek sahibi olmakla beraber, insanlığın vekilleri olarak da o arazide bulunurlar. O arazinin servet kaynaklarından hem kendileri faydalanırlar ve hem de bütün insanlığı faydalandırmakla yükümlüdürler. Bu kurala göre bunu yapamayan milletlerin yaşama hakkına ve bağımsızlığa layık olmamaları gerekir.

Neşeli olmayan insanlardan iki türlü şüphe edilir; ya hastadır, veyahut o insanın başkalarına bildirmek istemediği bir kuruntusu, bir derdi vardır.

Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır, kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin. ( 1908 )

İnsanların saygı ve şerefinin, itaat ve uyumunun kendinden maddeten değil, manen yüksek olanlar için gösterilmesi insan ruhunun gereklerindendir. ( 1914 )

Yemin kutsal bir söz vermek demektir. Namus sahibi olan kimse verdiği sözden dönmez. ( 1919 )

Gerek askeri birlikler ve gerekse milli kuvvetler tarafından esir edilen düşman askerlerinin hayatlarının korunmasına olağanüstü özen gösterilmesi gerekir. Milletimizin fertlerine en ağır saldırılarda bulunan katiller bile esir edildiği zaman öç alma duygusuna kapılmayarak hayatlarının korunmasını nasıl olursa olsun sağlamalarını bütün amirlerden diler esirlerin hastalık sebebiyle olsun elimizde ölmeleri, dini ve milli ahlâkımıza uygun düşmedikten başka vatani çıkarlarımızı da gerçek biçimde yaralar. ( 1920 )

İnsanlar daima, yüksek, asil ve kutsal hedeflere yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki, insan olanın vicdanını, beynini ve bütün insanlık anlayışını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük fedakârlık yaparlarsa, o kadar yükselirler ve bu hareket şekli mutlaka açık olur. ( 1926 )

Bilerek veya bilmyerek, isteyerek veya istemeyerek kendisine zarar verenlere karşı kırgınlığı derin olan milletimizin kendi uğrunda esaslı ve hayırlı hizmet verenlere karşı da sonsuz bir bağlılık ve kıymetbilirlik gösterdiği gerçektir. Bu büyük millet, arzu ve kabiliyetinin yönelmiş olduğu istikametleri görmeye çalışan ve görebilen evlâdını daima takdir etmiş ve korumuştur. ( 1926 )

Artık insanlık kavramı, vicdanlarımızı arıtmaya ve hislerimizi yüceleştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir...

İnsanları mutlu edeceğim diyen onları birbirine boğazlatmak insani olmayan ve son derece üzücü olan bir sistemdir.

İnsanları mutlu edecek tek vasıta, onları birbilerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir.

Dünyanın barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla mümkün olacaktır. ( 1931 )

Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. ( 1936 )

Bir toplumda kıymet ve kuvvet, onu oluşturan kişilerin kendilerini bir kıymet ve kuvvet olarak kabul etmelerindendir. Ancak, bu gibi kişilerden meydana gelmiş sosyal toplumlar tam bir bütün olarak kıymet ve kudret görünümü arz edebilir. ( 1937)

Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdurlar. Apaçıktır ki, o adam insan olarak yok olacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Olumlu düşünen bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, "Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı farkedeceler mi?" diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce bilinmemesini tercih edecek karakterde bulunanlardır...

Bir adam ki; memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten çok kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecedir. Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak kendi kişiliği ile ayakta tuttuğunu zanneden adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına kavuştururlar. Kendi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek bir gaflettir. ( 1937 )

Hatırlarsınız, Türk Köylüsü'nün Türk'ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış olan bir kişiyim. Şimdi beni çok heyecana getiren olay Türk Köylüsü'ne naçizane ( önemsiz ) olsa da küçük bir vazife yapmış olduğumdur. Milletin yüksek temsilcileri bunu iyi görmüş ve kabul etmişler ise benim için ne unutulmaz bir mutluluk hatırasını bana vermişlerdir. Bundan dolayı çok büyük bir zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümeti'ne yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş olan iyi dilekten, takdirden ne kadar duygulandığımı ifade edemiyorum. Söz konusu olan hediyenin yüksek Türk Milleti'ne benim asıl vermeyi düşündüğüm hediye karşısında hiçbir kıymeti yoktur. Ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milleti'ne canımı vereceğim. ( 1937 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: İş Bölümü ve Çalışma   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:46 pm

1. İş Bölümü:

İnsanların; maddi, fikri, hayati birtakım ihtiyaçları vadır. Bir toplumun da, ortak hitiyaçları vardır. Herkes kişisel ihtiyaçlarını, tek başına karşılayamaz. Toplum üyelerinden her biri, bir iş, bir şey yapar. Bütün bu işler ve şeyler, her insanın ve toplumun ihtiyaçlarını karşılar. Demek oluyor ki, bir toplumun ve onun üyelerinin işleri, kişiler arasında bölünmüştür. Buna, iş bölümü derler.

İş bölümü, medeniyetin her safhasında görülmüştür. İlkel kavimlerde, esaslı olarak işler, kadınla erkek arasında bölünmüştü. Erkek, av gibi hayvani besinleri, kadın da meyve toplamak, tarımla uğraşmak gibi bitkisel besinleri temin etmek işlerini yaparlardı. İşlerin böyle bölünmüş olması, kadınla erkeğin özelliklerine göre değildi. Bunun esası düşünce şekliydi, birtakım boş inançlar, bugün bile Afrika vahşilerinde vardır. Mesela, kadının ineğe teması haramdır. Kadınlar fıstık yağı çıkarırken erkeklerin orada bulunması günahtır.

İlkel insan topluluklarında, şu türlü de bir iş bölümü oldu. Mesela bazı aşiretler yalnız çömlekçilik yaparlardı, bazıları yalnız silahlar yaparlardı. Esnaf toplulukları devrinde, iş bölümü çoğaldı. Çünkü, her esnaf topluluğu bir iş görür. Bazen aynı san'at dalına iat işler, ayrı ayrı adamlara gördürülür. Mesela odun, evvela oduncular, sonra bıçkıcılar sonra kerestecilerden geçer.

Bugünkü büyük sanayi devrinde ise, iş bölümü çok ileri gitmiştir. Her memlekette, binlerce faaliyet dalı vardır.

İş bölümü, maddi işlerde olduğu gibi, fikri, siyasi, idari işlerde de çoğalmıştır. Mesela, ilim, herbiri bir konu ve metoda sahip, birçok kısımlara ayrıldı. Bir adamın, bir ilmi tamamen kavramasına imkan kalmadı.

İş bölümü geliştiren sebepler, nüfus çokluğudur. San'at ve mesleklerin çokluğu ve bunların ayrı ayrı kişiler tarafından yapılması, yani iş bölümü sayesinde hayat şartları dayanılır bir halde tutulabilmektedir.

Aynı zamanda, büyük uzmanlaşmalar, icatlar, ilerlemeler bu sayede olmaktadır. İş bölümü, insanlar arasında mevcut olan doğal ve tarihi bağlara, yeni bir çok kuvvetli bağlar ilâve etmiştir. Bu yeni bağlar, insanlara birbirlerinin eksiklerini tamamlatan, yalnız bugünü değil, yarını da sağlamaya çalışan bağlardır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:47 pm

2. Çalışma:

Çalışma, kişisel ve sosyal bir zorunluluktur.
a. Maddi Servetin Lüzumu:
Maddi servet;
( I ) İnsanın kendisi için lazımdır. Çünkü, insanın maddi ihtiyaçları da vardır. Bunlar karşılanmadıkça, insan yaşaymaz. İnsanın; fikri, ahlâki ihtiyaçları da vadır. Bunlar karşılanmadıkça, insanlık ve ahlâk bağımsızlığı korunamaz, insan gibi yaşanamaz, insanın morali bozulur.
( II ) Servet, aile açısından da lazımdır. Çünkü yarından emin olmayan bir insan, bir aile kurmayı düşünemez, yahut yaşama vasıtasından yoksun aileler kurulur.

Yaşama vasıtaları olmayan ailelerden oluşan bir devlet varlığı da sağlam olmaz.
Bir insan için mutluluk denilen şey, bu saydığımız şartların tamamındadır. İnsan; maddi, fikri, sosyal hayat vasıtalarından yoksun, çaresizlikler içinde kalırsa, hayatta ümitsizliğe düşer, gözlerini geleceğe çevirmeksizin yaşar. İnceleme ve araştırma için vakit bulamaz. Kendisinde fikir hayatı durur. Hayat, onun için bir esaret olur. İradesinden bile vazgeçmeye mecbur olabilir. Anlaşılıyor ki, insanın servet edinebilmesi için, çalışması zorunludur. Fakat insan yalnız hürriyet vasıtası olarak, servet sahibi olmalıdır. Yoksa servete esir olmak için değil.
Şüphesiz, herkes aynı sağlık, aynı karakter ve kabiliyette değildir. Fakat, herkes aynı hayat kanununa tabidir. Çalışmadan hiçbir şey kazanılmaz. Herkes, belirli bir şekil ve sınır içinde, bir taraftan yeteneğinin, gücünün, kaynak ve çevresinin etkisi altındadır. Diğer taraftan da ihtiyaçlarının esiridir. işte insan, bu zıt şartlar içinde, faydalı bir sonuç elde etmeye çalışmak zorundadır. Faydalı bir sonuçtan söz ediyoruz. Evet çünkü, sonuçsuz uğraşmak uğraşmak çalışma sayılmaz. Hiçbir şey yapmamak veyahut sonuçsuz, manasız şeyler yapmak, çalışma kanununa karşı büyük kabahattir.

b. Doğa, birşey vermez, herşey kazanmak lazımdır. Kazanmanın yolları hangileridir?
Tip olarak en ilkel, çıplak ve herşeyden yoksun bir insanı ele alalım. Bu türlü bir insan içi mirastan söz edemeyiz. Çünkü aldığımız örnek, ailesiz, sabit meskensiz ilkel bir insandır. BU noktada kazanmanın doğal kanunlarını arayacak olursak, yalnız tek bir esas görülür. Çalışmak. Bundan başka çare yoktur. İnsan, doğal olarak, kişiliğine sahiptir. Bu özellik, insanı bütün dünyaya sahip kılabilir. Yani, insan, zekası, san'atı, iradesi sayesinde, bütün unsurları kontrolü altına alabilir. Bu, bize, çalışmanınyüksek kıymetini, ahlaki özelliğini ve herşeyden kutsal olan bir hakkı, çalışmak hakkını gösterir. Çalışma, insanların bedensel kuvvetlerini geliştirir ve hayat için şart olan şeyleri sağlar. Çalışmaksızın, fikri gelişme ve ahlaki olgunlaşma da mümkün değildir. "Tembellik, bütünkötülüklerin anasıdır."

c. Çalışmak, bir cezalandırma değildir :
Çalışmaktan; gayret sarfından, bir cezadan, bir sıkıntıdan, bir kötülükten kaçar gibi kaçınmak, çok kötü ve tedbirsizce bir harekettir. Çalışmak, aslında, zahmetli değildir. Yalnız, tutulan işin cinsi ile, kişinin kabiliyetleri ve zevkleri arasında uygunluk olmalıdır. Çalışmak, ilk sıkıntılara ve isteksizliklere üstün geldikten sonra, en şiddetli bir zevktir. Çalışmayı ceza saymak, onun güzelliğini ve iyiliklerini tanımamak, doğaya karşı haksızlık olur.
İnsan, çalıştığı işin, eli altında veyahut kafasının içinde eserini büyütmekte ve yükseltmekte gördüğü zaman, ne büyük zevk duyar. Bu eser, ister çiftçinin hasadı, ister mimarın evi veyahut heykeltıraşın heykeli, ister bir alimin veya sanatkârın keşfi, kitabı olsun zevk birdir. Bu zevk bütün zahmetleri; saban arkasında dökülen terleri, sanatkârın, düşünürün bazen pek acılı olan yorgunluklarını derhal unutturur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:47 pm

d. Çalışmak, sosyal bir vazifedir:
İnsan çalışır, fakat, işini, ancak toplum sayesinde geliştirebilir, faydalı, kıymetli bir duruma getirebilir. Ancak toplum sayesindedir ki, kendisiyle her işçi arasında devamlı bir alışveriş meydana gelir.
Yapılan işin, kimseye faydası yok ise onun için çalışmak verimsiz bir uğraşı olarak kalır. Bu nedenle, topluma faydalı bir iş yapmak lazımdır; bu durm, çalışmayı sosyal bir vazife hükmü haline koyar.
Çalışmak, genel kanundur, gelir sahipleri zenginler bile, bu kanunun dışında kalamazlar; mevcut servetini milli servetin artmasına yardım edecek şekilde kullanmalıdır. Bir zengin, bedeni çalışma yapmaya bilir; fakat, bu takdirde, faaliyetini fikir uğraşlarına yöneltmelidir. ( 1930 )

e. Meslek nasıl seçilir ve yapılır:
( I ) Meslek Seçimi:
Her zoraki çalışma, sert ve ağır gelir. İnsanın çalışmaktan hoşlanması ve zevk duyması için, mesleğini, yeteneklerine uygun ve kuvveti ile uyumlu olarak seçmiş olması lazımdır. Bu nedenle, gençlikte en önemli mesele meslek seçimidir. Kişisel mutluluk ve aynı zamanda sosyal çıkar, buna bağlıdır. Herkes, yeteneği ile uyumlu bir mevkide bulunmalıdır. Genellikle, bir mesleğin görünüşteki faydalarına kapılan bir genç o vazifenin zorluklarıyla uyumlu bir şekilde yeteneklerini geliştirememiş ise, çok fazla ve faydasız çalışmaya mecbur olur. Ya hiç başarılı olamaz veya aşağı bir derecede kalır ve kendinden de memnun olmaz. Bundan fazla olarak, başkasının daha yararlı olacağı bir mevkii tutmakla, haksızlık etmiş olur. Gençler, kıskançlıktan ve başkalarının elde ettikleri parlak sonuçlar hayalinden sakınılmalıdır. Tedbirli olma ve sosyal vazife kaygusu bunu gerektirir.
Biri subay üniformasının sırmaları hoşuna gittiği için asker olmak ister, bir diğeri de, bir yazarın veya bir ressamın kazandığı servet ve şöhret gözlerini kamaştırdığından, zeka ve öğrenimini gözönüne almadan, yazar veya sanatkâr olmak isterse, bu gibi hareketlerin sonucu genellikle hayal kırıklığıdır. Diğer bir görüşle bu gibiler, toplum için kaybolmuş kuvvetlerdir. Bunlar daha iyi idare olunsalardı, kendilerinin hayatı kurtarılmış ve insanlığın mutluluğu arttırılmış olurdu. Her halde mantıklı ve doğal olan şudur. Herkes, kendi yeteneğine göre bir iş tutmalıdır. Her işte insanın kıymeti belli olur. İşini iyi yapmanın bulunduğu durum ne olursa olsun, o iyi bir adam olabilir. İnsan, kendine göre bir mesleğe girmeyip de diğerine girmekle, hürriyetini kısıtlar ve sanıldığından fazla geleceğini yanlış tesbit eder. Zira, sapılan bir yol kolayca terk edilemez. Her mesleğin gerekleri, âdetleri ve inançları vardır. Bunlara, insan zorunlu olarak bağımlı olur.

( II ) Meslek Faziletleri :
Her meslek, bazı yetenekler ve özel nitelikler ister. Bu şüphesizdir. Fakat, bazı ortak faziletler vardır ki, bunlar aynı zamanda kişinin başarısı ve kendisine verilen işlerin iyi gitmesi için lazımdır. En ast dereceden, en yukarıya kadar, genel koşullar aynıdır.

Üstlere karşı özenle iş görme, doğruluk, saygılı olma, astlara karşı, iyi niyet ve kabul edilen işte gayret, istikamet, ağızsıkılığı, bu gibi faziletler olmaksızın ne arkadaşlar arasında iyi ilişkiler olur ve ne de iş başarılı olur. Meslek vazifesi, yalnız kişinin başarı ve güvenliğini değil, belki daha çok toplumun refahını ilgilendirir.

Vatan bütün evlatlarının çalışması ile ve yardımı ile yaşar ve bundan başka toplumunu mekanizmasında faydasız hiçbir parça yoktur. Devleti idare eden bakanla, vatanın refahına elinin işi ile yardım eden sanatkâr arasında, yalnız küçük bir fark vardır, o mda şudur. Birinin vazifesi, bir diğerininkinden daha önemlidir. Fakat her ikisinde de iyi yapılmak şartıyla, ahlaki değer aynıdır.

Bundan dolayı, herkes kendisine düşen işten memnun olmalıdır. Mesleği ne olursa olsun, bir fayda sağlayacak ve bir vazife görecektir. İnsan, vazifesini cesaret, cüret, bağlılık ve namuslu olarak yapınca, elindn geleni yapmış olur. Aynı zamanda, bu vazifeyi diğerlerine karşı kıskanmadan yapmalıdır. Yolunda yalnız olmayacaksın, orada aynı hedefi takip eden başkaları ile beraber yürüyeceksin. Bu hayat yarışında diğerleri yetenekleri itibarıyla sizi geçebilirler.

Bir başarı, elinizden kaçabilir. Bundan dolayı onlara kızmayınız ve elinizden geleni yapmışsanız, kendi kendinize de kızmayınız. Asıl önemli olan, başarı değil gayrettir. İnsan elinde olan ve onu memnun eden, ancak gayrettir.

( III ) Teşebbüs Fikri :
Bir tembellik veya ahlâki gevşeklik, genellikle, insanı atalarının yaşadıkları aynı işte ve aynı noktada tutar. "Babam, Büyükbabam böyle yaptılar. Ben niçin başka türlü yapayım." derler. Nesilden nesile, dış hayatın genel şartları değişir. Yeni şartlara uymayan ve geleneklerde ısrar eden, yalnız kalmaya, zayıf düşmeye, yıkılmaya ve ölüme mahkûmdur. Bugün iddia edilemez ki, bir gezinti için, yavaş giden eski bir araba, yolun güzelliklerinden istifadeye uygun iyi bir ulaşım vasıtasıdır. Bir işte, ekspres treni ile giden bir rakiple rekabet söz konusu olunca, araba ile gitmek, geç kalmak için en emin bir vasıtadır. Herşey böyledir.

Her şeyde en iyi ve kuvvetiyle uyumlu olanı aramalıdır. İnsan cesaret edebilmeli ve tehilikeyi göze alabilmelidir. İnsan, yeni bir teşebbüste, özel bir zevk duyar; kuvvetini ve değerini anlar; o zaman, kendi kendini daha iyi takdir eder ve başkalarına takdir ettirir. Yalnız kalınca, kendi kudretsizliğinin acısını hisseder. ( 1930 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Kültür - Medeniyet   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:51 pm

Geçmişte sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için yapmamız lâzım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz; bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır.

Medeniyet demek, af ve hoşgörü demektir.

Biz, batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz.

Memleketler çeşitlidir. Fakat medeniyet birdir. Ve bir milletin ilerlemesi için debu tek medeniyete ortak olması lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun düşüşü batıya karşı elde ettiği başarılardan çok, boş bir gururla kendisini Avrupa milletlerine bağlayan bağları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz. ( 1923 )

Memleket kesinlikle çağdaş, medeni ve yenilenmiş olacaktır. Bizim için bu, hayat davasıdır. Bütün fedakârlığımızın verimli olması buna bağlıdır.

Türkiye, ya yeni fikirle donatılmış, namuslu bir idare olacaktır, veyahut olmayacaktır. Halk ile çok ilişkim vardır. O temiz kitle, bilmezsiniz, ne kadar yenilik taraftarıdır. Faaliyetlerimizde hiçbir zaman engellet bu yoğun tabakadan gelmeyecektir. ( 1923 )

Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye'de çağdaş, yani batılı bir hükümet meydana getirmektir. ( 1923 )

Milletimizin hedefi, milletimizin ideali bütün dünyada tam manasıyla medeni bir toplum olmaktır. ( 1924 )

Milletimiz bundan sonraki çalışmalarında da başarılı olabilmek için, milli hedefini bütün açıklık ve kesinliği ile, bütün vatandaşların nazarında ve vicdanında bütün parlaklığı ile belirlemiş bulunuyor. İsterseniz benim burada hedef dediğim şeyi, siz milletin ideali olarak kabul ediniz. Fakat bu değerlendirmeyi yaparken dikkat ediniz ki, hayali bir anlama kendimizi kaptırmayalım.

Milletimizin hedefi, milletimizin ideali bütün dünyada tam anlamı ile medeni bir sosyal toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her kavmin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle uyumludur. Medeni eser meydana getirmek kabiliyetinden yoksun olan kavimler, hürriyet ve bağımsızlıklarından ayrı tutulmaya mahkûmdurlar. İnsanlık tarihi baştan başa bu dediğimi doğrulamaktadır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraksayanlar veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliği ve tedbirsizliğinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayat ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişme, gelişme ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının, dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir devirde, asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığın korunması mümkün değildir. ( 1924 )

Ben sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı; fikriyle, zihniyetiyle medeni olduğunu ispat etmek ve göstermek mecburiyetindedir. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatıyla, yaşayış şekliyle medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Sonuç olarak medeniyim diyen Türkiye'nin, hakikaten medeni olan halkı baştan aşağıya dış görünüşüyle bile medeni ve olgun insanlar olduğunu fiilen göstermeye mecburdurlar. ( 1925 )

Artık duramayız, kesinlikle ileri gideceğiz. Geriye ise hiç gidemeyiz. Çünkü ileri gitmeye mecburuz. Millet açıkça bilmelidir. Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar ve yok eder.

İçinde bulunduğumuz medeniyet ailesinde layık olduğumuz yeri alacağız, onu koruyacağız ve ilan edeceğiz. Refah, mutluluk ve insanlık bundadır. ( 1925 )

Medeniyetin coşkun seli karşısında direnmek boşunadır ve o, gafil itaatsizlere karşı çok amansızdır. Dağları delen, göklere uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar herşeyi gören, aydınlatan, inceleyen medeniyetin kudret ve yüceliği karşısında çağdışı kalmış zihniyetlerle, ilkel, boş inançlarla yürümeye çalışan milletler yok olmaya veya hiç olmazsa esir olmaya ve aşağılanmaya mahkumdurlar. ( 1925 )

Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz; en doğru, en hakiki yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir. ( 1925 )

Medeni dünya çok ilerdedir. Buna yetişmek, o medeniyet çemberine girmek mecburiyetindeyiz...

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar. ( 1925 )

Ben ölürsem asil milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla rahatım. ( 1926 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:51 pm

Biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir görüş açısından faydalanırız. O görüş şudur: Türk milletini, medeni dünyada layık olduğu yere ulaştırmak ve Türkiye Cumhuriyeti'in sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha fazla kuvvetlendirmek... Ve bunun için de, keyfi yönetim fikrini öldürmek... ( 1927 )

"Çağdaş uygarlığı" anlayabilmek, kavrayabilmek, dünya yüzünde eski uygarlıkları, bütün insanlığın ilk uygarlıklarına doğru tanıyabilmekle mümkündür. ( 1930 )

Medeniyetin ne olduğunu başka başka tarif edenler vardır. Bence medeniyeti kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu görüşümü açıklamak için kültür ne demektir tarif edeyim.

Bir insan toplumunun;
a - Devlet hayatında,
b - Fikir hayatında yani ilimde, toplum biliminde ve güzel sanatlarda,
c - Ekonomik hayatta yani tarımda, sanatta, ticarette, kara, deniz ve hava ulaştırmacılığında yapabildiği şeylerin ortak sonucudur.

Bir milletin medeniyeti dendiği zaman kültür adı altında asydığımız üç çeşit faaliyetin ortak sonuçlarının dışında ve başka birşey olamayacağını zannederim. Şüphesiz her insan toplumunun kültür, yani medeniyet derecesi bir olamaz. Bu farklar devlet, fikir, ekonomik hayatların her birinde ayrı ayrı göze çarptığı gibi bu fark üçünün ortak toplamı üzerinde de görülür. Önemli olan ortak sonuçlar arasındaki farktır. Yüksek bir kültür, onun sahibi olan millete kalmaz, diğer milletleri de etkiler. Büyük kıt'aları kapsar.

Belki bu nedenle olacak, bazı milletler yüksek ve geniş kapsamlı kültüre medeniyet diyorlar. Avrupa medeiyeti, çağımız medeniyeti gibi. ( 1930 )

Milli kültürün her alanda açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dileği olarak sağlayacağız. ( 1932 )

Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. ( 1932 )

Yüksek ve inkılâpçı bir kültür seviyesine varmak için, önümüzdeki yıllarda daha çok emek vereceğiz. Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek, ana siyasetimizin açık dileğidir. ( 1935 )

Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür. Bu sözü burada ayrıca açıklamaya lüzum görmüyorum. Çünkü bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin okullarında birçok sebeplerle eser halinde tespit edilmiştir.

Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekâyı eğitmektir.

Yine insan, enerjisiyle ve fakat doğanın kendine değer verildikçe tükenmez yardımıyla, yükselen, genişleyen insan zekâsı sınırsız kavrayış anlamında "insanım" diyen özel bir neitelik kazanır.

İnsan, hareket ve faaliyetin, yani dinamizmin ifadesidir. Bu böyle olunca kültür, yukarda işaret ettiğimiz insanlık niteliğinde insan olabilmek için, esas unsurdur. Bunu kısaca açıklayalım: Kültür, doğanın yüksek verimlilikleriyle mutlu olmaktır. Bu ifade içerisinde çok şey saklıdır. Temizlik, saflık, yükseklik, insanlık vs... Bunların hepsi insanlık niteliklerindedir. İşte kültür sözcüğünü mastar şekline soktuğumuz zaman, doğanın insanlara verdiği yüksek nitelikleri kendi çocuklarına, torunlarına ve gelecek nesillere vermesi demektir.

Buraya kadar anlatmak istediğimiz; bugünkü Türkiye Cumhuriyeti çocukları, kültürel insanlardır. Yani hem kendileri kültür sahibidirler, hem de bu özelliği çevrelerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarına inanmışlardır. ( 1936 )

Dünyada, şimdiye kadar, başka başka milletlerin birlik kurdukları ve asırlarca berabe yaşadıkları, tarihte görülmüştür. Bizim kurmak istediğimiz birliğin tarihte geçmiş olan birliklerin çok üstünde olmasını isteriz.

Tarihi bu kadar yüksek bir idealin esas temel taşı, yalnız geçici politika esaslarında kalmaz. Bunun esas temel taşları lazımdır ki, kültür ve ekonomi cevherleriyle dolu olsun. Çünkü kültür ve ekonomi her türlü siayasete yön veren temel esaslardır. ( 1937 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Milli Dış Siyaset ve Barışçılık   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:57 pm

YURTTA SULH, CİHANDA SULH" için çalışıyoruz. ( 1931 )



Milletler arası anlaşmazlıklar, ancak iyi niyetle ve genel çıkarlar adına karşılıklı fedakârlık yolu ile halledilebilir.



Bayrak, bir milletin bağımsızlık alâmetidir. Düşmanın da olsa hürmet etmek lâzımdır.

Milletimiz, insancıl, çağdaş gayelere değer verir ve teknolojik, endüstriyel ve ekonomik durum ve ihtiyacımızı takdir eder. Bunun için devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak kaydıyla... milliyet esaslarına uymakta olan ve memleketimize karşı saldırgan emel beslemeyen herhangi devletin teknolojik, ekonomik, endüstriyel yardımını memnuniyetle karşılarız... ( 1919 )

Dış siyasetimizde başka bir devletin hukukuna tecavüz yoktur. Ancak hakkımızı, hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu, savunuyoruz ve savunacağız. ( 1921 )

Büyük hayaller peşinde koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar gibi görünen sahtekâr insanlardan değiliz. Efendiler; büyük ve hayali şeyleri yapmaktan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kinini bu memleketin ve bu milletin üzerine çektik. Biz Panislamizm yapmakdık. Belki "yapıyoruz, yapacağız" dedik. Düşmanlar da "yaptırmamak için bir an önce öldürelim!" dediler. Panturanizm yapmadık! "Yaparız, yapıyoruz dedik, yapacağız dedik" ve yine "öldürelim" dediler! Bütün dava bundan ibarettir. Efendiler; bütün dünyaya korku ve telaş veren kavram bundan ibarettir. Biz böyle yapmadığımız ve yapamadığımız kavramlar peşinde koşarak düşmanlarımızın adedini ve üzerimize olan baskılarını arttırmaktansa tabii halimize, asıl durumumuza geçerli olan durumumuza dönelim. Kendimizi bilelim. Bu nedenle efendiler, biz hayat ve bağımsızlık isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı feda ederiz. ( 1921 )

Milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin çıkarları gerektirdiği takdirde, insanlığı meydana getiren milletlerden her biriyle medeniyet gereklerinden olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir dikkatle takdir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de, bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım. ( 1921 )

Askerî hareket, siyasî faaliyetin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güven verici bir şekilde geri gelmesi orduların hareketinden daha hızlı, hedeflere varışı temin edilebilir. ( 1922 )

Dış siyaset bir toplumun iç bünyesi ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç bünyeye dayanmayan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Bir toplumun iç bünyesi ne kadar kuvvetli, metin olursa, dış siyaseti de o oranda sağlam ve dayanıklı olur. ( 1923 )

Dış siyaset, iç kuruluş ve iç siyasete dayandırılmak zorundadır, yani iç teşkilatın dayanamayacağı genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayalî dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler. ( 1923 )

Arzumuz dışarda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız milli egemenliği korumaktan ibarettir. ( 1923 )

( Hatay davası ) Kırk asırlık Türk Yurdu düşman elinde kalamaz. ( 1923 )

Dış siyasette kuvvetli olabilmek için kuvvetli bir iç siyaset lâzımdır... Ancak bir siyaset, bir devlet ve millet siyaseti olmadıkça yaşayamaz. İnsanların hayatı kısadır...

Takip olunması akla uygun olan siyaset milletin doğal kabiliyet ve ihtiyacına uygun olanıdır. Bizim için ne İslam birliği ve ne de Turanizm mantıkî bir siyasi prensip olamaz inancındayım.

Artık Türkiye'nin devlet siyaseti milli sınırları içinde egemenliğine dayalı bağımsız yaşamaktır. Bugünkü milli hükümetimizin hareket kuralı budur. ( 1923 )

Bizim intikamımız, zalimlerin zulmüne karşıdır. Onlarda zulüm hissi yaşadıkça bizde de intikam hissi devam edecektir. ( 1923 )

Ben siyasi meseleleri de askeri vaziyetler gibi harita üzerinde mütalâa ederim ( 1924)

Son yılların hep harice âlet olan muharebelerini ispat etti ki Balkanların yekdireğiyle çarpışmaları kadar mânasız ve acınacak az macera bulunur.

Bu kardeş muharebelerinde ve milletler kendi aralarında boş yere yıpranmışlardır ve bir çaresi bulunmazsa bu kardeş boğuşmaları daha devam edebilir.Yetmedi mi, devam etsin? ( 1924 )

Türk ulusu, iki köklü nitelikle uluslararası ilişkilerde kendini göstermektedir. Bunlardan biri ulusumuzun kendini savunmak için sarsılmaz bir azim sahibi olarak saygı duyulmaya değer bir güçte olması, diğeri, ulusumuzun dostluklarına ve antlaşmalarına, durum ne olursa olsun, değişmez bir bağlılıkla uyacağına inanılmasıdır. Türk vatanı, ulusun bu yüksek niteliklerinin güvenine dayanarak ilerlemektedir. ( 1925 )

Biz, uluslararası ilişkilerde karşılıklı güven ve saygıyı amaçlayan açık ve samimi politikanın en ateşli taraftarıyız. Hassasiyetimiz, bu alanda ortaya çıkan durum ve yükümlülüklere karşı, bunların bizim için de geçerli ve gerçek bir güven sağlayıp sağlamayacağı noktasındadır. ( 1926 )

Dış siyasetimizde dürüstlük, ülkemizin güvenliğine ve gelişmesinin korunmasına dikkat etmek prensibi hareketimize klavuz olmaktadır. Köklü yenileşme ve gelişmeler içinde bulunan bir ülkenin hem kendisinde, hem koşullarında barış ve huzuru ciddi olarak arzu etmesinden daha kolay açıklanabilecek bir durum olamaz. Bu samimi arzudan esinlenen dış siyasetimizde ülkenin korunmasını, güvenliğini, vatandaşlarının haklarını herhangi bir saldırıya karşı bizzat savunacağı güç de özellikle önem verdiğimiz noktadır. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizi bu ülkede barış ve güvenliği koruyacak bir bir güçte bulundurmaya bunun için çok önem veriyoruz. ( 1928 )

Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz bilhassa barış fikrine dayalıdır. Uluslararası herhangi bir meselemizi barışçı yollarla çözümlemeyi aramak bizim çıkar ve anlayışımıza uyan bir yoldur. Bu yol dışında bir teklif karşısında kalmamak içindir ki, güvenlik prensibine onun vasıtalarına çok önem veriyoruz. Uluslararası barış havasının korunması için Türkiye Cumhuriyeti yapabileceği herhangi bir hizmetten geri kalmayacaktır. ( 1929 )

Komşuları ile ve bütün devletlerle iyi geçinmek Türkiye siyasetinin esasıdır. ( 1930 )

Barış prensibi insanlığın ilerlemesiyle paralel olarak kuvvetlenmektedir. Harpten büyük zararlar görmüş milletlerin bu prensibe daha büyük bir sadakat ve samimiyetle bağlı olacakları doğaldır... Bu prensibin bütün devletlerce temel siyaset sayılmasıyladır ki, medeniyet için ve milletlerin mutluluk ve refahı için en gerekli olan barış yerleşmiş olur. ( 1930 )

Türkiye'nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimiz olacaktır. ( 1931 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:57 pm

Avrupa devlet adamları, başlıca anlaşmazlık konusu olan mühim siyasi meseleleri, her türlü milli egoizmlerden uzak ve yalnız umumun yararına olarak, son bir gayret ve tam bir iyi niyetle ele almazlarsa, korkarım ki felâketin önü alınmayacaktır. Zira, Avrupa meselesi İngiltere, Fransa ve Almanya arasındaki anlaşmazlıklar meselesi olmaktan artık çıkmıştır. Bugün Avrupa'nın doğusunda bütün medeniyeti ve hattâ, bütün insanlığı tehdid eden yeni bir kuvvet belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkânlarını, topyekûn bir şekilde, dünya ihtilâli gayesi uğruna sefeber eden bu korkunç kuvvet üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz malûm olmayan yepyeni siyasi metodlar uygulanmakta ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmel istifade etmesini bilmektedir. Avrupa'da vukubulacak bir harbin başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece Bolşevizm'dir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok harbetmiş bir millet olarak, biz Türkler, orada cereyan eden hâdiseleri yakından takip ediyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin zihniyetlerini mükemmelen istismar eden, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdid eden başlıca kuvvet halini almışlardır. (1932 )

İtalya, Mussoli'nin idaresi altında şüphesiz büyük bir kalkınmaya ve gelişmeye erişmiştir. Eğer Mussolini, gelecekteki bir harbe İtalya'nın görünürdeki heybet ve azametini, harb haricinde kalmak suretiyle, gerektiği şekilde istismar edebilirse, barış masasında başlıca rollerden birini oynayabilir. Fakat korkarım ki, italya'nın bugünkü şefi, Sezar rolünü oynamak hevesinden kendisini kurtaramayacak ve İtalya'nın askeri bir kuvvet yaratmaktan henüz çok uzak olduğunu derhal gösterecektir. ( 1932 )

Bence, dün olduğu gibi yarın da Avrupa'nın mukadderatı Almanya'nın alacağı vaziyete bağlı bulunacaktır. Fevkalâde bir dinamizme sahip olan bu yetmiş milyonluk çalışkan ve disiplinli millet, üstelik milli ihtiraslarını kamçılayabilecek siyasi bir cereyana kendisini kaptırdı mı, ergeç Versay Antlaşması'nın tasfiyesine girişecektir. (1932 )

Bizim düşüncemize göre uluslararası siyasi güven ortamının gelişimi için, ilk ve en önemli şart milletlerin hiç olmazsa barışı koruma fikrinde, samimi olarak birleşmesidir. ( 1932 )

Dış siyasetimiz, başlangıçta kendisine çizdiği hareket şeklinden asla sapmamıştır. Dış siyasetimizin daima milletlerin refahına sebep olan barış içinde, memleketin gelişmesini amaç edinmiştir. Bu gelişmeyi, tam ve mutlak olarak, bütün milletlere de dileriz. ( 1933 )

Türkiye Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta barış, dünyada barış gayesi, insaniyetin refah ve ilerlemesinde en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak bizim için övünülecek bir harekettir. ( 1933 )

Milletimizin, savunma vasıta ve kuvvetlerine özel önem vermesi gerektiğini söylemek vazifemdir. Bizim içinde bulunduğumuz yakın çevrede barış idealinin memnuniyet verici ilerlemeler kaydetmiş olmasından teselli duyabiliriz. Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası barışı ve onun önemini kuvvetlendirmek için, kendi etki ve gücünün olduğu sahada aynı arzuda olanlarla beraber, hayırlı faaliyetlerde bulunmuştur. (1933)

Eğer harp bir bombanın patlaması gibi, birdenbire çıkarsa, milletler harbe mani olmak için silahlı mukavemetlerini ve mali güçlerini, saldırgana karşı birleştirmekte kararsızlık göstermemelidir. En süratli ve en etkili tedbir; muhtemel bir saldırgana , taarruzunun yanına kâr kalmayacağını açıkça anlatacak, milletlerarası teşkilatın kurulmasıdır. ( 1935 )

Eğer devamlı barış isteniyorsa kitlelerin durumları iyileştirecek uluslararası tedbirler alınmalıdır. Tüm insanlığın refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir. ( 1935 )

Coğrafi durumları ne olursa olsun, milletler birbirine bir çok bağlarla bağlıdırlar. ( Dünyada milletler bir apartmanın sakinleri gibi kabul edilir. ) Eğer apartman, sakinlerinden bazıları tarafından ateşe verilirse, diğerlerinin yangının etkisinden kurtarılmasına imkan yoktur. ( 1935 )

Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakikî sahibi öz Türk olan "İskenderun - Antakya" ve çevresinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde, ciddiyet ve kesinlikle durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda, tek ve büyük mesele budur. Bu işin hakikatını bilenler ve hakkı sevenler, alâkamızın şiddetini ve samimiyetini iyi anlarlar ve tabiî görürler. ( 1936 )

( Fransız Büyük Elçisi'ne sohbet esnasında söylenmiştir: ) Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam, edemem. Büyük Meclis'in kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay'ı alacağım... Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilmem; yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lûtfen bildiriniz ve doğrulayınız, Ekselâns Ambasadör... ( 1937 )

Bu benim şahsî meselemdir. Durumu Büyük Elçi'ye daha başlangıçta açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumunda, böyle bir meselenin Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir anlaşmazlığa sürüklenmesi kesinlikle mümkün değildir. Fakat ben, bunu da hesaba kattım ve kararımı vermiş bulunuyorum. Şayet ufukta, bu yolda binde bir ihtimal bile belirirse, Türkiye Cumhurreisliği'nden ve hattâ Büyük Millet Meclisi âzalığından çekileceğim ve bir fert olarak bana katılacak birkaç arkadaşla beraber Hatay'a gireceğim. Oradakilerle elele verip mücadeleye devam edeceğim. ( 1937 )

Yarın sabah bir tümen asker yollasam, Hatay'ı alabilirim. Renani için harekete geçmeyen Fransızlar için bir Suriye sancağı için bizimle harbe girmezler. Bunu da bilirim. Fakat ya bu sefer şeref ve namus meselesi yaparlarsa? Milletler belli olur mu? Ben bir sancak için Türkiye'yi harb tehlikesine sokmam. ( 1937 )

Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti aldatılır bir varlık değildir. Onu, aldatabilirim düşüncesinde bulunanların, işte asıl onların kendileri için telâfisi çok güç olacak derecede aldanmış olduklarına ve olacaklarına şüphe edilmemelidir. ( 1937 )

Barış yolunda nereden bir çağrı geliyorsa, Türkiye onu, gönülden karşıladı ve yardımlarını esirgemedi. ( 1937 )

Dünyada şimdiye kadar, başka başka milletlerin birlik yaptıkları ve asrılarca beraber yaşadıkları , tarihte görülmüştür. Bizim kurmak istediğimiz birliğin tarihte geçmiş olan birliklerin çok üstünde olmasını isteriz.

Tarihi bu kadar yüksek bir idealin esas temel taşı, yalnız geçici politika esaslarında kalmaz. Bunun esas temel taşları lâzımdır ki, kültür ve ekonomi cevheriyle dolu olsun. Çünkü kültür ve ekonomi her türlü siyasete yön veren esaslardır. ( 1937 ) - ( Balkan Antantı hakkında )

Milletleri antlaşmalardan ziyade hisler bağlar. ( 20 Mart 1937, Ulus Gazetesi )

Barış milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram, bir defa ele geçirilince devamlı bir özen ve dikkatli her milletin ayrı ayrı hazırlığını gerektirir. ( 1938 )

Çok zaman geçmeden Avrupa'da bir fırtına kopacak, bu müthiş kasırga dünyanın her tarafına yayılacak ve insanlık umumî bir harb felâketinin bütün kötülükleri ile bir kere daha karşılaşacak! Bu kanlı, tehlikeli durumda tarafsız kalmak, harbe katılmamak ve devlet gemisini bu fırtına ortasında hiçbir âniaya çarptırmadan yöneterek harb dışında ve barış içinde yaşamaya çabalamak bizim için hayatî ehemmiyeti hâizdir. ( 1938 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Milli Egemenlik ve Bağımsızlık   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:58 pm

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.

Bir millet, varlığı ve hukuku için bütün kuvvetiyle, bütün fikrî ve maddî güçleriyle alâkadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Millî hayatımız, tarihimiz ve son devirde idare tarzımız, buna pek güzel delildir. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Millî egemenlik...

Benim bütün hayatımda güttüğüm gaye hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve yararına olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın sivrilmesi ve yükselmesini göz önüne almamışımdır. ( 1914 )

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti bir halk hükûmetidir. Memleket menfaatlerine ait hususlarda millet fertleriyle hükûmet arasında vazife itibariyle iştirak vardır. ( 1921 )

Milletimiz hiç kimsenin iznine gerek görmeden ve müsaade etmeyenlere karşı isyan ve ederek milli egemenliğini almış ve öylece kullanmıştır. ( 1921 )

Egemenlik, hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez. ( 1922 )

Milli irade ve isteğine uymayanların sonu yokluktur, yok olmaktır. ( 1923 )

Milli egemenlik düşmanlığı, üstün bir yeri değeri ve şerefi olan bir milletin her şeyini bir anda yok etmeyi amaçlayan suçtan başka birşey değildir. ( 1923 )

Milli emeller, milli irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir. ( 1923 )

Dünyanın belli başlı milletlerini esaretten kurtarmak için egemenliklerine kavuşturan büyük fikir akımları, köhne müesseselere ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır. ( 1923 )

Millet önünde, onun bağımsızlığının temini önünde onun liyakat, ilerleme ve yenileşmesi önünde her kuvvet, ancak milletin irade ve emeline uymayanların talihi acıdır, yok olmaktır. ( 1923 )

Arkadaşlar! Türkiye Devleti'nde ve Türkiye Devleti'ni kuran Türkiye Halkı'nda tacidar yoktur, diktatör yoktur! Tacidar yoktur ve olmayacaktır. Çünkü olamaz. Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir. ( 1923 )

Egemenliğine doğrudan doğruya sahip olmanın kıymetini pek iyi anlayan ve pek iyi bilen millet, bu mukaddes egemenliğine karşı başgösterecek her tehlikeyi kahredecektir. ( 1923 )

Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun. ( 1923 )

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarının temel ilkesi şu iki esastır. Tam bağımsızlık, kayıtsız şartsız milli egemenlik. ( 1923 )

Halk, milli egemenliği benimsemeli ve memlekette tek egemen ve etkenin kendisinden ibaret olduğununu unutmamalıdır. ( 1923 )

Kuvvetliyiz, Ordularımız kuvvetlidir. Ordularımızı yaratan ordularımızı vücuda getiren milletimizi kuvvetlidir. Bu milleti yaşatan bu vatan sonsuz doğal zenginliklere v verimliliğe sahiptir, kuvvetlidir. Fakat Efendiler, bütün bu kuvvetlerin üstünde başka bir kuvvetimiz vardır ki, o da milli egemenliğimizi idrak etmiş ve onu doğrudan halkın eline vermiş, halkın elinde tutumuş ve tutabileceğimizi gerçekten ispat etmiş olmaktır. ( 1923 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:59 pm

Biz bu kadar engin, kıymetli ve sonsuz çeşitli hazineleri olan bu memleketin sahibi oldukça ve milletimiz gayet kıskanç bir şekilde milli egemenliğini elinde tutarak, geleceğini bizzat iradeye devam ettikçe sermaye de, müesseler de bulur, uzmanlaşır da! Herşey bulur... ( 1923 )

Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması istikrarı ve korunması, ancak ve ancak tam ve kesin anlamı ile milli egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir. ( 1923 )

Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız şartsız Milli Egemenlik"ten ibarettir. Millet bu egemenlikten en küçük bir parçasını bile feda edemeyecektir; gözünü açmıştır. ( 1923 )

Kayıtsız şartsız tabiriyle açıkça ifade edilen egemenliği, milletin sorumluluğunda tutmak demek, bu egemenliğin en küçük bir parçasını; sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir. ( 1923 )

Bütün dünya bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve varlığıdır. ( 1923 )

Yeni Türkiye Devleti'nin yapısının ruhu milli egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. ( 1923 )

Nihayetsiz bir hürriyet düşünülemez. Hakların en büyüğü olan hayat hakkı bile mutlak değildir; intihara karar veren bir kimsenin cürmünün neticesi, hududu yalnız şahsına ait olduğu halde polis onu men ile görevlidir. Aynı kimsenin aynı hareketini biraz daha büyük ölçüde tasavvur eder ve düşündüğümüz zaman cürmü bir şahısa, br aileye kadar uzatırsak müteşebbisin durumu derhal zalim bir cani manzarası gösterir. Bu sebeple millî egemenlik düşmanlığı, müstesna bir saygı ve şeref mevkiine sahip bulunan bir milletin her şeyine bir anda kasdetmek cürmünden başka birşey değildir. ( 1923 )

Egemenlik hiçbir sebep ve şekilde terk ve iade edilemez, emanet edilemez! (bırakılamaz)
Bu egemenliği tekrar geri alabilmek için, almak için kullanılmış olan araçları kullanmak gereklidir. ( 1923 )

Kurtuluş kuralımız olan Misak-ı Millî'yi tarih sayfasına yazan, milletin demir elidir. Elde edilecek neticeye de milletin kendisi gözcü olacaktır.
Millet yalnızkendi kolları ve kendi kanıyla değil, aynı zamanda kendi başı ve kendi dimağıyla kazandığı egemenlik ve bağımsızlık cevherini, son felâkete kadar büyük bir saflık ve dalgınlıkla kendisine rehber tanıdığı ve derin bir teslimiyetle hayatını koruyucu saydığı şahıs ve şekillere artık emniyet edemez. Millet, bundan sonra, hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına bizzat kendisi gözcü olcak ve vatanın her tarafında yine yalnız kendisi ve kendi iradesi egemen olacaktır. ( 1923 )

Bence, kamuoyunu aydınlatmada ve doğru yolu göstermede bir program yapmak lazımdır. Meselâ egemenlik nedir? Ve bu millet egemenliğini kendisinde mi tutmalı, yoksa başka birine verip, onun yol göstermesi ile mi hareket etmeli? Bunu tarihin yardımı ile çok kuvvetli ifade edebilirsiniz. Geçirdiğiniz felaketleri birer birer saymalı. Milletin geleceğinin sorumluluğunu üzerinde bulunduran insanların bu millete yaptığı her çeşit kötülüğü saymalı. Sonra hükümet şeklinin niteliğini anlatmak lazımdır...

Kuvvetlerin ayrımı düşüncesi, esastan yoksundur. Kuvvetler ayrımı esasını ortaya koymuş olan isanlar bile aslında kuvvetler birliğine inanmaktadırlar. Fakat kuvvetler birliğini sağlamaktan aciz oldukları için mevcut şekilleri esas kabul ederek, zorbalarla zulüm altındaki milletlerin yaptıkları pazarlık sonucunda ortaya atılmış bir görüştür. Gerçekte kuvvetler birliği vardır ve bu kuvvetin asıl kaynağı millettir. Bu nedenle bunun asıl sahibi de millettir.

Millet bu kuvvetini en iyi, en zararsız nasıl kullanabilir? Gerçekte kuvvet sahibi olan bütün kişilerin bir araya gelip, o kuvveti kullanması gerekir. Ancak bu maddeten mümkün değildir. O halde en az ve çok da fazla olmayan Meclis aracılığıyla bunu uygulamaktan daha pratik bir çare yoktur. ( 1923 )

Milli egemenliği kayıtsız şartsız elinde tutmayı kendi vicdanına karşı söz verip yemin ettikten sonra, şunun ve bunun gereğidir diye şuna veya buna verilebilecek en basit bir hak bulunuz, vazife bulunuz ve yetki bulunuz. Kimse bulamaz!...

Ondan sonrası idare usulü, halkın geleceğini şahsen ve fiili olarak idare etmesi esasına dayanır. Bildiğiniz gibi bir idare ve bir de egemenlik vardır. İdare, kalp ve vicdanın eğili mi ve isteğidir. Bir insanda olduğu gibi, insanlardan oluşan sosyal toplumda da irade mevcuttur. İrade alınamaz ve irade verilemez. Fakat iradenin uygulama vasıtası olan egemenliği verebilen bir insan veyahut egemenliğini kaybeden bir insan veyahutbir toplum egemenlikten yoksun olunca ( ki egemenlik iradenin göründüğü ve belirdiği yerdir ) o halde iradesi felç olur. Bundan dolayı egemenliğini verebilmek için iradesinin felç olmasına razı olmak gerekir.

Bundan dolayı veremez. Egemenliğini verebilmek için, iradesinin, arzusunun, eğilimlerinin felçli kalmasını kabul etmek lazımdır. Ölmeyi kabul etmek demektir. Bundan dolayı bir millet egemenliğini veremez. Yalnız alınır ve zorla alınır. Millet egemenliğini elinde tutuyor ve ancak egemenliğinden gerektiği kadarını uygulamak üzere Millet Meclisi'nin tümünü görevlendiriyor. Fakat bir tek adama bu yetki verilemez. ( 1923 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Sözleri Empty
MesajKonu: Geri: Sözleri   Sözleri EmptyPerş. Haz. 11, 2009 12:59 pm

Milletler egemenliklerini geçici olarak da olsa verecekleri meclislere dahi lüzumundan fazla güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile istibdat ( keyfi hareket ) edebilirler. Ve bu istibdat, şahsi sitibdattan daha öldürücü olabilir. Bunun için meclisler belirli zamanlarda yenilenir. Bu sayede milli egemenlik daha daha emniyetli, esas ve şartlara bağlanmış olur. Meclisler uygun görülenden fazla uzun süre devam ederse, bu takdirde vekillerle temsil edilenler arasındaki görüşler birbirinden ayrılmaya ve bağlar çözülmeye başlar. Nihayet vekiller başka şey, temsil edilenler başka şey düşünmeye başlarlar.

Efendiler! Meclisler belirli devre içinde vazife yaparken dahi vekillerle temsil edilenler arasında önemli konularda da anlaşmazlık meydana gelemez mi? Bu da olmayacak şey değildir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, kararlar gerçekten milletin hayatında tedavisi mümkün olmayan zararlar meydana getirebilir. Bu da başlı başına bir sorundur. Bu hususta da yasal önlemler lazımdır. Millet her ihtimale karşı egemenliğini korumak zorundadır. Bu hususta yapılagelen şey tekrar milletin genel oyuna başvurmaktır. Bugünkü meclisimiz milli egemenliğin âşığıdır. Bundan sonrakilerin de öyle olcağına şüphem yoktur. Bunlar elbette bu gibi önlemleri tam olarak bilirler. ( 1923 )

Bizim hükümetimizin şeklini ve esasını anlamayanlar veya anlamak istemeyenler vardır. Bu tereddütü gidermek için Anayasanın ruhunu iyi incelemek lazımdır. Gerçekte, Anayasanın özellikle bazı maddelerinin bilimesi gereklidir. Meselâ birinci maddeyi beraber inceleyelim. Madde, iki fıkrayı kapsıyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bu, birinci fıkradır. Efendiler! Bilirsiniz ki irade denilen bir şey vardır.Bir insanın iradesi olduğu gibi, insanlardan oluşan herhangi bir sosyal toplumun da iradesi vardır. İrade vicdanın eğilimi, arzusu demektir. Yani bu manevî bir şeydir. Tanrı'nın isteğini Tanrı'ya bırakarak şeriat dili ile ifade etmek isterseniz buna insanın sahip olduğu irade deyiniz! Bu manevî olan iradenin meydana çıkması ve görünmesi için bir araç gereklidir ve vardır ki, ona egemenlik derler! Egemenliğe sahip olmayan bir insan ve veya bir toplum hiç bir zaman iradesini kullanamaz! Egemenliğini herhangi birisine bırakan bir insan kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz. Bunun için insanlar, milletler kendi iradelerini, kendi vicdanlarının eğilimini yapmak ve uygulamak isterlerse egemenliklerini mutlaka ellerinde tutmak mecburiyetindedirler. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felâketler kendi talih ve geleceklerini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır.

En yakın bir örneği hatırlayalım! Meselâ Birinci Dünya Savaşı'na girmek milletin iradesi ile mi olmuştur? Milletin Birinci Dünya Savaşı'na girmek için içten gelen bir isteği varmıydı? Ben zannediyorum ki yoktu. Çünkü Birinci Dünya Savaşı'na girmeden önceki devirlerin her biri felâket ile sonuçlanan safhalar ile dolu idi. Kesin zorunluluk olmadıkça millet harp olsun istemezdi. Öyle olmakla beraber harbe girmiş ise, kabahat kendisinin değildir, diyebilir miyiz? Hayır. Kabahat maalesef kendisindedir. Çünkü egemenliğini başka ellere vermiştir.

Muharebeye girdikten sonra da ordularımızın Romanya'da, Makedonya'da oyalandırılmasını İran vahalarında ve Kafkas dağlarında perişan edilmesini milletin iradesi uygun görüyor muydu? Elbette hayır! Fakat bunlar hep meydana geliyordu! Çünkü millet egemenliğini kendi elinde bulundurmuyordu. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra iyi kötü bir ateşkes yapıldı ve bu şekilde milli onur az çok kurtarıldı sanılıyordu. Fakat sonra Kilikya düşman tarafından işgal edildi. Çanakkale ve İstanbul'a düşman girdi. İzmir Yunanlıların hücumuna uğradı. Bu nasıl oldu? Şu şekilde oldu; Millet egemenliğine sahip değildi ve milletin egemenliğini zorla alanlar milletin iradesini değil, kendi iradelerini uyguluyorlardı. Düşmala beraber hareket ediyorlardı!

Pekâlâ biliyorsunuz ki mücadelemizin başlangıcında millet birbiriyle boğazlaştı. Kan döküldü. İstanbul'dan Ayaş'a kadar yerlerde, Konya'da,Yozgat'ta birçok yerlerde feci sahneler oldu. Bu vurdumduymazlık nereden geliyordu? Yıllarca ve yüzyıllarca egemenliğini kullanmaktan ve egemenliğini kullananların aldatmalarına alışagelmekten ileri geliyordu.

Bu kadar acı tecrübeler geçiren milletin ( ki artık namus ve hayatını korumaya karar vermiştir. ) bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin kalacaktır! Sonraki cümelde; idare usulü halıkn geleceğini bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır denilmetedir. Bundan bütün milletin işini gücünü brakıp devlet idaresiyle uğraşacaktır anlamı çıkarılmasın! Bu elbette fiilen mümkün değildir. Gerçekten bugünkü sosyal hayatın, vatanlarının genişliği ve hayatın devamının sağlanmasındaki meşguliyetin çokluğu gözönüne alınırsa, buna hem imkân hem de lüzum yoktur. Maddedeki ikinci fıkra yönetim usulündeki prensibimizi ifâde emektedir. Buna göre milletin geleceğine yalnız ve ancak millet egemen olacaktır. Milleti temsil eden milli iradeyi millet namına sınırlı ve belirli bir zaman için manevi şahsiyetinde toplayan Millet Meclisi bile en sonunda millet tarafından yenilenebilir. Esas olan millettir. Egemenlik onun olduğu gibi idare hakkı da onundur. ( 1923 )

Mahkûm olmak istemeyen bir milleti, esareti altında tutmaya gücü yetecek kadar kuvvetli müstebitler arrtık dünya yüzeyinde kalmamıştır. ( 1924 )

Devletin sahip olduğu kuvveti ifade ederken, bu kuvveti kendine özgü diye niteliyoruz. Gerçekten de, devleti oluşturan milletin üzerinde etkisini sürdüren kuvvet, kişi olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O, bir siyasi nüfuzdur ki devlet kavramının özünde vardır ve devlet onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışa ve diğer milletlere karşı savunmak yetkisine sahiptir. Bu siyasi nüfuz ve kudrete "İrade veya Egemenlik" denir. ( 1929 )

Korku üzerine egemenlik kurulamaz. ( 1930 )

Benim gayem Türkiye'de, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde millet egemenliğini güçlendirmek ve ebedileştirmektir. ( 1930 )

Kuvvet birdir ve o milletindir. ( 1937 )

Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti'nin asırlar süren aramalarının özeti ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir. Türk Milleti mukadderatını Büyük Millet Meclisi'nin kifayetli ve vatanperver eline tevdi ettiği günden itibaren karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve ümitleri boğan felaketlerden milletin gözlerini kamaştıran güneşler ve zaferler çıkarmıştır. ( 1938 )

Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!.. ( 1919 )

Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz. ( 1919 )

Esas Türk Milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. ( 1919 )

Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle uygarlık gereği olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım. ( 1921 )

Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. ( 1921 )

Türkiye Halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. ( 1922 )

Vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askeri yönden üstün gelmek yeterli değildir. Memleketimiz hakkında saldırgan emeller besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak şekilde siyasi, idari ve ekonomik yönden kuvvetli olmak lazımdır... Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız mücadeleyi tanımlamak ve Tanrı'nın milletimize yaradılıştan verdiği beceri ve yetenekleri en üst derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarından en iyi biçimde faydalanarak zayıflık nedenlerimizi ortadan kaldırmak için bundan böyle hiç bir fırsat ve zamanı boşa harcamayarak çalışmaya mecburuz. ( 1922 )

Arzumuz dışarıda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız milli egemenliği korumadan ibarettir. Milli egemenliğimizin hatta bir zerresini bozmak niyetinde bulunanların kafalarını parçalayacağınızdan eminim. ( 1923 )

"Biz barış istiyoruz" dediğimiz zaman "tam bağımsızlık istiyoruz" dediğimizi herkesin bilmesi lâzımdır. Bunu istemeye hakkımız ve kudretimiz vardır. On sene, yirmi sene sonra aşağılaşarak ölmekten ise şimdiden şeref ve haysiyetle ölmeyi üstün tutmalıyız. ( 1923 )

Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran dost ve düşman nazarındaki mevkii farklı olur. ( 1927 )

Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne bahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedeleme ve kayıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasiyle koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte bağımsız ve hürriyetin hakiki mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türü fedakarlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler. ( 1928 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sözleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» ******'ün Sözleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Forum Fix :: Genel Kültür :: ******-
Buraya geçin: