Forum Fix
Forumdan daha iyi faydalanabilmek için giriş yapmanız gerekiyor eğer üye değilseniz 1 dakikanızı ayırıp üye olabilirsin.

ForumFix...
Forum Fix
Forumdan daha iyi faydalanabilmek için giriş yapmanız gerekiyor eğer üye değilseniz 1 dakikanızı ayırıp üye olabilirsin.

ForumFix...
Forum Fix
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


ForumFix - Türkiyenin En Kapsamlı Forumu
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Benim Memleketim Manisa

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Benim Memleketim Manisa   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:26 pm

a.Türk Egemenliğinden Önce Manisa

a.1 Tarih Öncesi Dönem
Gediz kıyısında, Salihli ilçe sınırları içinde bulunan ve Yontma Taş Dönemi’ne tarihlenen bir dizi ayak izi, bölge tarihinin bu dönemle başladığını düşündürmektedir.
Kula Yanardağı tüfleri içinde bulunan bu izlerin incelenmesiyle bunların, taşıdığı yükü zaman zaman yere bırakan bir insana ait olduğu kanaatine varılmıştır. Yontma Taş Devri insanının avcılık ve toplayıcılıkla geçindiği dikkate alındığında, taşınan yükün bir av hayvanı veya çevreden toplanmış besinler olabileceği akla gelmektedir. Tarihleme çalışmalarının sonucunda bu ayak izi dizisinin 26.000 yıl öncesinden kaldığı tespit edilmiştir.
Manisa’nın Kırkağaç ilçesi Gelenbe Bucağı’na bağlı Yortan Köyü’nde yapılan çalışmalarla İlk Tunç Çağ’a tarihlenebilen bir mezar kültürü ortaya çıkarılmıştır.
Manisa yöresinde, yüzey araştırmalarıyla elde edilen İlk Tunç Çağ’a tarihlenen birkaç buluntu da elde edilmiştir. Troya II çanak çömleğinin varlığı, Britanya dışında bütün Batı Anadolu’da tespit edilmiştir.


a.2 Yazılı Tarih Dönemi
Hitit kaynaklarında yer alan bilgilere göre Manisa ve çevresi Hitit Devleti ile Assuva Devleti sınırları içinde yer almaktaydı. Bugünkü şekliyle, Manisa’nın kuzeyi ve doğusu, Balıkesir’in güneyi ve Kütahya’nın batısı ile sınırlanan bölgedir.


Lidyalılar Dönemi
Antik çağda Lidya olarak adlandırılan devletin sınırları güneyde Küçük Menderes, kuzeyde Bakırçay nehirlerine, doğuda Demirci dağları ile batıda İzmir’e uzanmaktadır. Lidyalıların başkenti Sart’ın da (Sardes) Anadolu’daki Bronz Çağı yerleşmeleri arasında yer aldığı bilinmektedir.
Mitolojik kaynaklara göre, Lidyalılara adını veren Lidos adında bir kahramandır. Lidya Krallığı’nı 57 yıl elinde bulunduran, siyasi ve ekonomik birçok başarıya imza atan kral Alyetes’in ölmesi ile yerine oğlu Kroissos geçmiştir. Kroissos dönemindeki ekonomik ve kültürel zenginlik sayesinde Sart bu dönemde dünyanın en önemli merkezlerinden biri durumuna gelmiştir. Sart civarındaki altın madenleri ekonomik zenginliğin en önemli nedenlerinden biridir.
Anadolu’da Lidya, Med, Babil ve Kilikya devletlerinin oluşturduğu siyasal denge ve uyum, Pers Prensi Kyros’un Medlere karşı ayaklanması ile bozulur. Savaş sonunda Sart, yağmalanarak Perslerin eline geçmiştir.
Lidya, Mermnad hanedanının yönetimindeki yaklaşık 141 yıl içinde kültür, sanat ve ekonomide yüksek bir seviye kazandı.
Sart kazılarında bulunan yazıtlardaki Lidya dili ve yazısı R. Gusmani tarafından okunmuştur. Lidya yazısı örneği ve okunmuş kitabeler bugün Manisa Müzesi’nde de bulunmaktadır.
Lidyalılar tarihte ilk kez para basan ve paraya devlet güvencesi kazandıran bir kavimdir. Lidyalılara karakter kazandıran bir başka özellik de oluşturdukları, krallara ait nekropoldür. Bu nekropol bugün Salihli ile Gölmarmara arasındaki Bintepeler olarak bilinen sahadır. Buradaki yüzden fazla irili ufaklı tümülüs, Lidya krallarının ve soylularının anıt mezarlarıdır.


Persler Dönemi
Anadolu’da kalıcı bir yönetim kuran ilk siyasal güç Persler olmuştur. Ülkede 23 büyük satraplık (askeri valilik) oluşturulmuştur. Lidya ve Manisa bölgesi Pers’lerin Çaparda dedikleri satraplık sınırları içine alındı.
M.Ö. 500’den sonra Manisa’nın batısındaki kıyı kentlerinde Perslere karşı art arda ayaklanmalar çıktı. Ekonomik gücü zayıflayan Pers İmparatorluğu giderek daha despotik bir devlete dönüştü. Satraplıkların gücünün zayıflamasından yararlanmak isteyen Makedonya Kralı Büyük İskender, M.Ö 334’te Trakya üzerinden Anadolu’ya geçerek Pers ordularını Granikos Çayı kıyısında büyük bir yenilgiye uğrattı. Hızla Suriye’ye ilerleyen İskender, Pers Devletini kısa sürede çökertti.



Büyük İskender ve Diadokhlar Dönemi
Makedonya Kralı Büyük İskender istila ettiği bölgelerde yerel yöneticilere dokunmamıştır. Yunan dünyasının Pers ve Mısır kültürüyle iyi ilişkiler kurmasına yönelik bir politika izlemiştir. Trakya satrabı Lisimakhos, tüm Trakya ve Batı Anadolu üzerinde otoritesini kurdu. Lisimakhos, M.Ö. 282’de, Manisa’nın kuzeyinde Korypedion diye anılan yerde, Suriye kralı Seleukhos’un yönetimine geçti. Seleukhos idaresi altındaki Manisa, M.Ö. III. yüzyılın ortalarında, diğer batı Anadolu kentleriyle ulaşım kolaylığına sahip olmasından dolayı, askeri bir koloni haline getirildi.


Bergama Krallığı Dönemi
Manisa ve çevresinin bütünüyle sınırları içinde bulunduğu Bergama Krallığı’nın egemenliği Toroslar’ın batısına kadar uzanıyordu. Bergama krallarıyla egemenlik kavgasına girişen bölgedeki güçler arasında Seleukhoslar, Manisa ve yöresindeki etkilerinden dolayı dikkat çekmektedir. Seleukhosların, Batı Anadolu üzerinde yoğunlaşan saldırıları Bergama’yı Roma’ya yakınlaşmaya zorlamıştır. Bu durum Anadolu’yu Roma’ya terk etmek istemeyen Seleukhosların, Manisa çevresindeki Spilos Dağı eteklerinde Romalılara yenik düşmesiyle çözüme kavuştu. Yapılan anlaşma gereği bütün Batı Anadolu Roma egemenliğine girdi. Savaş sırasında Romalılara destek veren Bergama Krallığı, Roma’nın desteğinden yararlanarak Anadolu içlerine kadar egemenlik alanını genişletmiştir. Ancak Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’da güçlü hükümdar bırakmamak istemesi ve yayılma özlemi sonucunda Bergama Krallığı’na son verilmiştir (M.Ö. 129).


Romalılar Dönemi
Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle birlikte Sart başta olmak üzere, Manisa ve çevresi Romalıların idaresine geçti. Sart kenti bu dönemde giderek önemini yitirdi. Fakat Manisa, Roma ordularının doğu seferleri için ilk menzil olma özelliğini kazandı. Yörenin tarım ve zanaatla uğraşanları Roma ordusunun ihtiyaçlarını karşılayarak ekonomik bakımdan güçlendiler.
M.Ö. 17’de İmparator Tiberius döneminde tüm Ege kıyılarında, Batı Anadolu’da ve özellikle Manisa’da büyük bir deprem oldu. Büyük yıkıma yola açan depremden sonra Tiberius bütün kentlere yardım gönderdi. Bu arada Manisa yeniden kuruldu. İmparator Theodosius döneminde, Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı ve Manisa, Doğu Roma veya Bizans Devleti sınırları içinde kaldı.


Bizans Dönemi
Bizans döneminde Manisa bir piskoposluk merkezi haline getirildi. VII. yüzyıldan başlayarak Bizans Devleti’nin Thraksion Theması (vilayeti) içinde yerini aldı. IV. Haçlı seferi sırasında merkezini İznik’e taşıyan Bizans, Selçukluların saldırılarını Alaşehir’e kadar uzatmalarına rağmen, Manisa ve yöresini elinde tutmayı başardı. Ancak Anadolu Selçukluları’nın zayıflamasıyla birlikte bağımsız davranmaya başlayan Türkmen beylikleri Bizans’ı zor duruma düşürdü. XIII. yüzyılın sonlarında Alaşehir, Salihli, Demirci ve çevresinde etkili olan Saruhan Bey, 1313 yılında Manisa’yı Bizans’ın elinden aldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Geri: Benim Memleketim Manisa   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:26 pm

a.3 Türklerden Önce Magnesia/Manisa Şehri
Antik dönem yazarlarından Plinius tarafından, kentin ilk yerleşiminin bugünkü yerinden yaklaşık 7 km. doğuda bulunan Yarıkkaya mevkiinde olduğu ve Tantalis adını taşıdığı bilinir. Cicero ve Aristides de Tantalis kentinden söz etmekte ve yerinin Sipylos üzerinde bulunduğunu belirtmektedirler.
M.Ö. XII. yüzyılın başlarında meydana gelen büyük göç hareketleri sırasında tahribat nedeniyle kentin yok olduğu tahmin edilmektedir. Fakat Tantalis’in ortadan kalkmasından sonra, aynı yerde Sipylos adıyla yeni bir şehrin ortaya çıktığı görülmektedir.
M.Ö. VII. yüzyıla gelindiğinde Lidya Krallığı’nın tahtına, Mermnadlar hanedanının kurucusu Giges’in geçtiği görülmektedir. Mevcut bilgilere göre, Giges birkaç kez saldırdıktan sonra “Magnesia ad Sipylum= Sipylos yakınındaki Magnesia” şehrini ele geçirmiştir. Magnesia ad Sipylum kentinin kimler tarafından, ne zaman kurulduğu belli değildir. Eldeki bilgilerden hareketle, Magnesia kentini kuranlar, bugünkü Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Pelion Dağı civarında yaşayan Magnetler’dir. Magnetler, Batı Anadolu’ya göç ettiklerinde, önce Menderes Nehri kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir kolu da Sipylos Dağı eteğindeki Magnesia’yı kurmuşlardır. Sonra kurulan şehri Menderes Magnesia’sından ayırt etmek için, “Magnesia ad Sipylum” adını kullanmışlardır. Magnesia adını Sipylos Dağ’ında var olduğu iddia edilen mıknatıs özellikli demir madenine bağlayanların yanında, ismin Lidya veya diğer Ön Asya dillerinden gelmiş olabileceği de iddia edilmektedir.
Lidya Devleti’nin Perslere yenilmesiyle Pers idaresi altına giren Magnesia, yakınındaki Kral Yolu sayesinde, ekonomik açıdan gelişmiştir. M.Ö. 334 yılında Perslerin Makedonyalılara yenilmesiyle, Manisa üzerinde iki yüz yıldan fazla süren Pers egemenliği sona ermiştir. Manisa, bundan sonra sırasıyla Makedonya, Seleukhoslar, Bergama Krallığı, Roma, Bizans egemenliği altında kalmıştır. Hıristiyanlığın doğuşu ve takip eden yıllarda dini bir rolü bulunmayan şehir, Bizans döneminde piskoposluk merkezi haline getirildi.
Magnesia Bizans’ın son zamanlarında Batı Anadolu’nun büyük şehirlerinden biri haline gelmiştir. Bunun en önemli sebebi, İstanbul’un 1204’te Latinler tarafından işgal edilmesinden sonra, İznik İmparatoru Ionnes Dukas Vatatzes’in, 1255 yılına kadar Magnesia’da oturmasıdır. Bu dönemde şehir imparatorluğun merkezi durumuna gelmiştir.


b. Türk Egemenliğinde Manisa


b.1 Anadolu Selçukluları Dönemi
Türkler, 1081 yılında Batı Anadolu’ya yönelik giriştikleri faaliyetler ile Alaşehir, Sart gibi bazı merkezleri ele geçirmişlerdir. Ancak 1097’deki Haçlı Seferi sırasında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıf düşmesiyle Batı Anadolu’daki birçok kale ve şehir Türklerden geri alındı.
Anadolu’da yer alan Türk Beylikleri arasındaki siyasi rekabeti fırsat bilen Bizans İmparatorluğu, Edremit-Antalya arasındaki bölgeyi işgale girişti. Bu girişimler üzerine, Kayseri Selçuklu Emiri, Bizans ordusunun bulunduğu Alaşehir üzerine yürüdü. Türk kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğradı. Anadolu Selçuklu Sultanı Mesud zamanında ise Anadolu, Türkler için daha emniyetli bir hale getirilmiştir.
Sultan II. Kılıç Arslan dönemine gelindiğinde, Bizanslılar yeniden Anadolu’ya hakim olmak amacıyla Konya üzerine yürüdü. Bizans ordusu, Anadolu Selçuklu ordusu ile Miryokefalon’da giriştiği savaşta büyük bir bozguna uğradı (1176).
IV. Haçlı Seferi sırasında Manisa ve yöresi İznik Bizans İmparatorluğu sınırları içinde yer alıyordu. XIII. yüzyılın başlarındaki Haçlı saldırıları, Bizans’la mücadeleler ve hakimiyet kavgaları Anadolu Selçuklu Devleti’ni yıprattı. Bu dönemde Batı Anadolu üzerine yeni bir harekete girişilmedi.


b.2 Saruhanoğulları Dönemi
1300 yılı civarında Alaşehir ve Salihli çevresini alarak beyliğini kuran Saruhan Bey’in Manisa çevresinde hakimiyet kurduğu yerler, başta Demirci ve çevresi olmak üzere bugünkü il topraklarının kuzey ve kuzeydoğu kısımlarıdır.
Konumu itibariyle ele geçirilmesi zor bir yerde ve etrafı surlarla çevrili olan Manisa, ancak 1313 yılında fethedilmiştir. Saruhan Bey tarafından Regaib Kandili gecesi (25-26 Ekim) ele geçirilen Manisa, bu tarihten itibaren Saruhanoğulları’nın da merkezi oldu. Türkler Manisa’yı fethettikten sonra ismini değiştirmeyerek, kendi söyleyişlerine uygun hale getirdiler. Merkez yapılan Manisa şehri, imar hareketleriyle bir Türk-İslam şehri kimliği kazandı.
Manisa’yı fetheden Saruhan Bey kısa sürede Adalar Denizi kıyılarına doğru sınırlarını genişleterek aynı zamanda deniz gücü haline geldi. Donanma ile elde ettikleri ganimet zenginliği kültür hayatına da yansıdı. Cami, medrese, zaviye, tekke ve kütüphaneler yapıldı.
Saruhan Bey’in 1346’da ölümü üzerine, yerine oğlu Fahreddin İlyas Bey geçti. İlyas Bey zamanında Osmanlılar, Karesi Beyliği’ni ele geçirerek, Saruhan iline komşu olmuşlardı. Yine bu dönemde İzmir, Latinlerin elinde bulunuyor ve bu durum Saruhanoğulları’nın denizcilik faaliyetlerinden gelir elde etmelerine engel oluyordu. İlyas Bey’in ölümüyle yerine geçen Muzaffereddin İshak Bey zamanında Manisa en parlak devirlerinden birini yaşamış, şehirdeki imar faaliyetleri şehrin çehresini değiştirmiştir.
1379 yılında ölen İshak Bey’in yerine aynı yıl oğlu Orhan Bey geçmiştir. Orhan Bey de babasının siyasetini takip etmiş ve Osmanlılarla ilişkilere dikkat etmiştir. Ancak, Orhan Bey kardeşi Hızır Şah ile iktidar mücadelesine girişmiş ve 1. Kosova Savaşı öncesi beyliğin yönetimi Hızırşah’a geçmiştir. Hızırşah döneminde Saruhan toprakları barış yoluyla Yıldırım Bayezid’e bırakılmıştır. Yıldırım Bayezid Saruhan topraklarının büyük bir kısmını Karesi topraklarıyla birleştirerek, sancak olarak oğluna bırakmıştır. Beyliğin geri kalan toprakları olan Demirci, Adala, Gördes, Kayacık ve Kemaliye yöresini de Hızırşah’ın idaresine bıraktı.
Yıldırım Bayezid’in 1402’de Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesinden sonra, Osmanlı tarafından kaldırılan beylikler, Timur eliyle yeniden hayat buldu. Saruhanoğlu Orhan Bey’e ülkesini geri verdi. Timur’un üst hakimiyeti ile beylik yeniden dirildiyse de, bir süre sonra Orhan Bey ve Hızırşah arasında yeni bir iktidar kavgası doğdu. Hızırşah, yönetimi Orhan Bey’in elinden aldı. Hızırşah, Yıldırım’ın oğulları arasındaki taht kavgasında, Manisa’da sancakbeyliği yapan Süleyman Çelebi’nin yanında yer almıştır.
Çelebi Mehmed’in Saruhan topraklarını yeniden Osmanlı hakimiyeti altına aldığı tarihte, beyliğin başında Hızırşah bulunuyordu.
Çelebi Mehmed’in bölgeden ayrılmasından sonra, İshak Çelebi’nin diğer oğlu Saruhan’ın bölgede yeniden hakimiyet kurduğu anlaşılmaktadır. Saruhan Bey, Çelebi Mehmed tarafından bertaraf edildi. Fakat Saruhanoğulları’nın diğer bireyleri, Demirci ve Gördes çevresinde, Osmanlı düzeni içinde varlıklarını sürdürdüler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Geri: Benim Memleketim Manisa   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:26 pm

b.3 Osmanlı Dönemi
Manisa’da Osmanlı hakimiyeti ilk kez 1390’da Yıldırım Bayezid’le başladı. 1415’te Çelebi Mehmed’in Saruhan Bey’i bertaraf etmesiyle Saruhanoğulları topraklarında Osmanlı hakimiyeti yeniden kuruldu.
Manisa’da sancakbeyliği yapan ilk şehzadeler, Yıldırım Bayezid’in oğulları Ertuğrul ve Süleyman olmakla beraber, şehrin şehzadeler diyarı oluşu Sultan II. Murad devrinde başlamıştır.
Osmanlı hakimiyetine geçen yerlerde devlet otoritesinin yerleşmesi için, ilhak edilip sancak haline getirilen eski beyliklerin merkezlerine çoğu defa şehzadeler tayin edilirdi. Saruhan sancağının merkezi olan Manisa, diğer sancaklardan farklı olarak, İstanbul’a daha yakın olduğu için, şehzadelerin sancağa çıkarıldığı dönem boyunca önemini korudu.
“Saruhan Tahtı” denilen Manisa, özellikle “ Ulu Şehzade”ler (veliaht şehzade) için saltanat eğitiminin verildiği bir şehirdi. Saruhan tahtına oturan ilk şehzade Ertuğrul (1390-1392), son şehzade Sultan III. Mehmed’dir (1584-1595).
Manisa XVI. yüzyılın sonlarına kadar, şehzadeler şehri olarak ün kazandı. Şehzadelerin sancağa tayinleri, taht mücadeleleri, ayrılmaları ve özellikle de padişah olarak başkente gidişleri, Manisa’nın ikinci başkent olarak görülmesini sağladı.
Sultan II. Murad, Ali Bey’den sonra, önce büyük oğlu Alaeddin’i (1437), sonra da diğer oğlu Mehmed’i Saruhan’a sancakbeyi tayin etti. On iki yaşındaki Şehzade Mehmed, 1443 yazında Manisa’ya geldi. Aynı yıl acele olarak tahta geçmek üzere Edirne’ye çağrıldı. Ancak bir müddet sonra meydana gelen olaylar, II. Murad’ı tekrar tahta çıkmaya mecbur etti. Varna zaferinden sonra, bu kez Manisa’ya geldi ve yerleşti. Burada “Saray-ı Amire” olarak anılan bir saray inşa ettirdi ki, bu saray daha sonra buraya gelen şehzadelerin ikametgahı oldu.
Şehzade Mehmed, babasının ölüm haberi üzerine, hızla Manisa’dan Edirne’ye giderek yeniden tahta geçmiştir. 1453 yılında İstanbul’u fethedip Bizans’ı tarih sahnesinden kaldırarak, Fatih unvanını kazanmıştır. Manisa’ya ise, küçük yaştaki ortanca oğlu Mustafa’yı tayin etmiştir. Bundan sonra Manisa sancakbeyliğine sırasıyla şehzade Abdullah, Şehinşah, Korkut, Alemşah ve Mahmud tayin edilmiştir. Şehzade Mahmud’un ölümüyle Manisa’ya gelen şehzade Korkut yeniden sancakbeyliğini ele geçirmiştir.
Yavuz, 1513 yılında şehzade Korkut’tan boşalan sancakbeyliğine oğlu şehzade Süleyman’ı tayin etti. Şehzade Süleyman 1520 yılında tahta geçene kadar Manisa’da kaldı. Sancakbeyliği sırasında yanında bulunan ve hayırseverliği ile bilinen annesi Hafsa Sultan ise; cami, imaret, bimarhane (darüşşifa), medrese, hamam, hankah ve sıbyan mektebinden meydana gelen Hafsa Sultan Külliyesi’ni inşa ettirdi. Kanuni Sultan Süleyman 1533’de büyük oğlu Mustafa’yı sancakbeyi olarak Manisa’ya gönderdi. Daha sonra sancakbeyliğine şehzade Mehmed, şehzade Selim, Alaybeyi Mehmed ve Musa Bey getirildi. Dört yıllık aradan sonra, 1546’da Manisa’da doğan şehzade Murad, dolayısıyla bir şehzade sancakbeyliğine getirildi (1562). Planı Mimar Sinan tarafından çizilen Muradiye Külliyesi onun tarafından yaptırıldı. 1574 yılında tahta geçtikten sonra, Saruhan Sancağı 1583 yılı sonuna kadar sırasıyla, merkezden gönderilen Ferruh, Kaytas, Mustafa, Halil ve Davud beyler tarafından yönetilmiştir.
1566 yılında Manisa’da doğan Sultan II. Murad’ın oğlu şehzade Mehmed, 1595 yılında III. Mehmed olarak tahta çıkıncaya kadar Manisa’da kalmıştır. Şehzade Mehmed, aynı zamanda sancak beyliği yapan son şehzadedir. Sultan III. Mehmed’in tahta çıktığı 1595 yılında Manisa ve çevresi büyük bir depremle sarsıldı. Birçok köyün harap olduğu bu deprem, Sart, Gördes, Akhisar, Demirci ve Gölmarmara kazalarını da önemli ölçüde etkiledi.
Şehzadelerin sancak beyi olarak Manisa’da bulundukları dönem, aynı zamanda canlı bir kültürel hayatın oluşmasını da sağlamıştı. Şehir birçok şair, bilim ve sanat adamının uğrak yeri olmuştur. Şehzadelerin kültür ve sanata ilgisi, Manisa’nın bir kültür merkezi haline gelmesini sağlamıştı. 175 yıl şehzade sancağı konumunda kalan Manisa bu dönemde sanat ve kültür merkezi olarak çok gelişmiştir.
Bu tarihten sonra özellikle XVII. yüzyıl boyu süren Celali ayaklanmaları sırasında kent büyük zarar gördü. Bunlardan Kalenderoğlu, azledildiği için celali eşkıyasına katılan Yusuf Paşa, devlet memurlarının rüşvet aldıklarını iddia ederek ayaklanan Cennetoğlu, Manisa mutasarrıfı İbrahim Paşa’yı yenerek keyfi bir yönetim kuran İlyas Paşa kent halkını sürekli tedirgin etmişlerdir. Eşkıyalık olayları, asker kaçakları ve Yeniçeri başlarının eylemleri XVIII. yüzyılın ilk yarısına kadar sürüp gidince, halk büyük kitleler halinde başka yerlere göç etmiştir.
Ege Bölgesi XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Karaosmanoğulları ailesinin denetimi altına girdikten sonra eşkıyalık önemli ölçüde azaldı. Bir süre sonra, Karaosmanoğulları devlete karşı ayaklanınca, II. Mahmut merkezi Manisa olan Karaosmanoğulları’nın Ege Bölgesi’ndeki egemenliğine son verdi.
Mısır valisi Mehmet Ali Paşa kuvvetlerinin eline geçerek Mısır askerlerince yağmalanan Manisa, Kütahya Anlaşmasıyla 8 Nisan 1833’te yeniden Osmanlı yönetimine geçti ve Tanzimat’tan sonra bir kaza merkezi olarak Aydın (İzmir) vilayetinin Saruhan mutasarrıflığına bağlandı. Bağımsız Manisa vilayetinin merkezi oldu (1845). Yeniden Aydın’a bağlanan Manisa, İzmir demiryolunun kente ulaşmasıyla ekonomik durumunu iyice düzeltti.
Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondoros Ateşkesi sırasında şehir Yunan işgaline uğradı. Kuvayı Milliye’ci kuruluşlar ve efelerle kazanılan kahramanca çabalara karşın, kent ancak düşmanı İzmir’de denize dökecek olan Türk ordusu tarafından kurtarıldı (8 Eylül 1922). Yunanlılar çekilirken, nüfusunun büyük bölümünü yitirmiş olan şehri ateşe verdiler. Cumhuriyet döneminde yeniden kurulan kent, aynı adla anılan ilin merkezi oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Geri: Benim Memleketim Manisa   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:27 pm

b.4 Milli Mücadele Dönemi
İtilaf Devletleri’nin desteği ile başlayan Yunan genel taarruzu, siyasi anlamda da sonuç verdi. 1920 tarihinde imzalanan Sevr Anlaşması hükümlerine göre Saruhan Sancağı 5 yıllığına Yunanistan’a bırakılıyordu. Yunan genel taarruzu, 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde Milli Mücadelenin dönüm noktası olan Sakarya Savaşı ile noktalandı.
26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz başladı. 30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık Savaşı’nı kaybeden Yunan ordusu İzmir istikametinde çekilmeye başladı. Yunan ordusunun Saruhan sancağı sınırları içinde ilk terk etmek zorunda kaldığı yer Demirci oldu. İkinci sırada ise Gördes, Eşme ve Selendi yer aldı.
Türk birlikleri durmaksızın ilerleyerek ve çarpışarak 7 Eylül’de Ahmetli, Turgutlu, Akhisar ve Saruhanlı’ya girdi. İşgali en uzun süre yaşayan Manisa şehri, Ermeni ve Rumlardan oluşan yangın müfrezelerinin çıkardığı yangınla alevler içinde iken, 8 Eylül 1922 tarihinde işgalden kurtuldu.
Saruhan sancağının kurtuluşu en geç yaşayan ilçeleri Kırkağaç ve Soma oldu. Bu iki ilçe 10 Eylül 1922’de Yunanlılar tarafından boşaltılmakla beraber, Türk ordusunun kontrolüne 13 Eylül’de geçmiştir.
Yangından, katliamdan ve türlü zulümden kaçmak için şehri boşaltan halk, iki gün boyunca yüzyılların mirası şehrin kül oluşunu, dağlardan acıyla izledikten sonra kolordu eşliğinde Manisa’ya girdi.
Başta Manisa olmak üzere yanan ve yıkılan kasabalarıyla Saruhan sancağı Batı Anadolu’nun en mamur beldelerine sahipti. Tarihi yapılar ve mimari eserler bakımından Bursa’dan sonra geliyordu. Saruhanoğulları’nın başkenti, şehzadeler şehri, bir ilim ve kültür merkezi olan Manisa’da, yalnızca insanlar ve binalar yanmamış, yüzyılların birikimi de yok olmuştur.


b.5 Cumhuriyet Dönemi
Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından Saruhan sancağı bağımsız hale getirilmiştir. 1924 Anayasası’nın bütün sancakları vilayet haline getiren hükmü ile, Saruhan Sancağı Türkiye’nin 74 vilayetinden birisi oldu. Sancağın kazaları değiştirilmeksizin vilayetin kazaları haline getirildi.
İki isimli illerin bir isimle anılması hakkındaki Bakanlar Kurulu kararı ile Saruhan ilinin adı Manisa olarak değiştirildi.
İşgalden yanmış ve yıkılmış olarak çıkan Manisa ve ilçelerinde eldeki kıt imkanlara rağmen imar faaliyetlerine ağırlık verildi. Başta Manisa olmak üzere yanan şehirler planlanarak, adeta yeniden inşa edildi.


b.6 ****** ve Manisa
I-******'ün Manisa'ya İlk Gelişi (26 Ocak 1923)
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 14 Ocak 1923 günü, zaferden sonra eğitim yapmakta olan ordunun durumunu görmek ve halk ile görüşmelerde bulunmak amacıyla uzun bir yurt gezisine çıkmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler yol boyunca törenlerle karşılandıktan sonra 26 Ocak 1923'te Manisa'ya gelmişlerdir.
Gazi'ye hitaben hoş geldiniz konuşmasını yapan belediye başkanına Mustafa Kemal Paşa da şu cevabı vermiştir:


“Muhterem Beyefendi ve Muhterem Ahali!
Livanız dairesine girdiğim dakikadan buraya gelinceye kadar halkın şâhidi olduğum tezahürâtı beni son derece mütehassis etmiştir. Bilhassa şu dakikada gördüğüm tezahürâttan fevkalâde müteşekkirim. Bu tezahürât beni zâhiri değil fakat manevî göz yaşlarına gark etmiştir. Bunlar beni müteessir ve mesrûr etmiştir. Bir kaç ay evvel buradan geçtiğim zaman bu ahaliyi burada görmemiştim. Buralar ateşler içinde idi. Şimdi lehülhamd o günlerin geçtiğini ve halkın bir araya geldiğini ve çalışmaya başladığını gördüm. Şundan dolayı çok bahtiyarım: Muhterem Ahali! Bütün efradımız çok çalışkandır. Feyizli araziye mâlik bulunuyorsunuz. Bu çalışkan ahalimizin mesaisi ile az zamanda çok nâfi neticeler elde edileceğine eminim. Belediyeniz halkı nâmına söylediğiniz sözlerden çok mütehassis oldum. Bundan sonra gerek ben ve gerek rüfeka-yı mesaim memleketin saadet ve selameti için var kuvvetimizle çalışacağız. Ancak mesaimizin muvaffakiyetle teveccühü için bütün milletin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da müzahereti elzemdir. Bizim kuvvetimiz milletin emn ve itimadıdır. Biz bu itimada mazhar oldukça bu neticeyi hep beraber iktifa edeceğiz. Tezahürâtınızdan dolayı teşekkürât-ı mahsusamı tekrar ederim.“


Paşa, konuşmasını bitirdikten sonra istasyona dönmüş ve halkın alkışları arasında İzmir'e hareket etmiştir.


II-İkinci Gelişi (10 Ekim 1925)
1925 yılında yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa, bu seyahatte Manisalılar tarafından şehre davet edilmiştir.
Gazi Ekim 1925’de Manisa'ya gelmiştir. Gazi ve beraberindekileri vilayet, belediye, fırka kumanda heyeti, Türk Ocağı, Halk Fırkası temsilcileri karşıladılar. Mustafa Kemal Paşa, yol boyunca; yolun iki tarafında kendisine karşı sevgi gösterilerinde bulunan halkı şapkasıyla selamlayarak ve askerlere “Merhaba” demiş, halka da, “Nasılsınız? İyi misiniz?” diyerek hatırlarını sormuştur.
10 Ekim gecesi Gazi'nin şerefine kalmakta olduğu vali konağında verilen yemek esnasında Manisalı gençler tarafından bir fener alayı düzenlenmiş, oyunlar oynanmıştır. Fener alayına katılanlardan sadece birisinin başında fes vardı. Cumhurbaşkanı bu çocuğu yanına çağırarak, “Bu fes nedir?” diye sormuş ve bunun üzerine genç, fesi yırtarak yere atmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler ertesi gün öğleden önce, otomobille yeni yapılan çarşıyı ve üzüm pazarını gezmişler ve caddeleri dolduran halkın “Yaşa!” tezahüratları ve alkışları arasında trene binerek İzmir'e hareket etmişlerdir.


III-Üçüncü Gelişi (16 Haziran 1926)
Mustafa Kemal Paşa, 16 Haziran 1926'da, Balıkesir'den İzmir'e gelirken, Manisa'da kısa bir müddet durmuştur. Gazi'yi, Manisa milletvekillerinden Kemal , Yaşar , Saim Beylerle Belediye Başkanı Bahri Bey Soma'dan beraber gelen Vali Müştak Lütfi (Gürsan ), Kâni ve Abbas Beyler, vilayet erkânı, subaylar, Türk Ocağı temsilcileri ve halk karşılamıştır. Bu arada Türk Ocağı'ndan Safure Hanım, Cumhurbaşkanı'na Manisalı hanımlar adına “Hoş geldiniz” demiştir. Halkın alkışları arasında hükümet konağına giderek öğle yemeğini burada şerefine verilen yüz kişilik bir ziyafetle yemiştir. Daha sonra belediye binasını ve Halk Fırkası'nı ziyaret ettikten sonra Manisa'dan ayrılarak İzmir'e hareket etmiştir.


V-Dördüncü Gelişi (8-9 Nisan 1934)
Ege’de yapılacak askeri manevraları izlemek üzere 7 Nisan’da Ankara’dan hareket eden ******, 8 Nisan’da Salihli ve Turgutlu’ya uğradıktan sonra, akşam saatlerinde Manisa’ya geldi. İstasyon’da kalabalık bir halk topluluğu tarafından karşılanan ******, geceyi burada geçirdi ve ertesi gün İzmir’e hareket etti.


VI- Beşinci Gelişi (22 Haziran 1934)
İran Şahı Rıza Pehlevi 16 Haziran 1934'de Türkiye'ye gelmişti. Manisa'da Gazi'yi ve Şah'ı karşılamak için hazırlıklar yapılmış, şehir bir gelin gibi süslenmiştir. ****** ve Şah'ın Manisa'yı ziyaret edecekleri halka tellallar aracılığıyla duyurulmuş ve halk istasyona dâvet edilmişti. İstasyon halk tarafından doldurulmuştu. İki devlet başkanı Manisa'da 21 pare top atışıyla karşılanmıştır. Mülkî ve askerî erkânla birlikte öğrenciler ve halk da karşılama töreninde hazır bulunmuştur. İstasyonda, iki kız öğrenci tarafından kendilerine birer buket verilmiştir. Halkın ve öğrencilerin alkışları arasında otomobille Manisa hastanesine giderek incelemeler yapmışlardır.
Sonuç
Manisa, ******'e bağlılığını her fırsatta göstermiş, ziyaretlerinde onu bağrına basmıştır. Manisa'nın, İzmir demiryolu hattının üzerinde bulunması Manisalıların ******'ü daha sık görmelerini sağlamıştır. Gazi'nin Manisa'yı her ziyaretinde hazırlıklar çok önceden başlamış ve karşılama törenleri görkemli olmuştur. Yurt gezileri Mustafa Kemal Paşa'ya halkla diyalog imkanı verirken, ziyaret edilen halk için de, inkılâplara ve ******'e bağlılıklarını göstermelerine vesile olmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Manisadan Bir Kaç Kare   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:30 pm

Benim Memleketim Manisa Sultan_cami-manisa
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Geri: Benim Memleketim Manisa   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:30 pm

Benim Memleketim Manisa Manisa-001
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Ağlayan Kaya (Niobe)   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:33 pm

Şehrin güneyinde yükselen Spil Dağı’nın mekan olduğu öykülerden biri de Niobe’ye aittir. Tantalos’un kızı olan Niobe Manisa’da doğmuş, yine efsaneye göre tanrıça Leto ile birlikte çocuklukları bu yörede geçmiştir. Daha sonra Thebai Kralı Amphion ile evlenen Niobe’nin, yedi kız, yedi erkek olmak üzere 14 çocuğu olur. Çocukluk arkadaşı ve Zeus’un eşi Leto’nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere iki çocuğu vardır. Her fırsatta çocukları ile gururlanan Niobe’nin, kendisinin çok çocuğu olduğunu, Leto’nun ise sadece iki çocuğunun olduğunu söylemesi tanrıça Leto’yu öfkelendirir ve çocuklarından Niobe’yi cezalandırmalarını ister. Niobe’nin bütün çocukları, Apollon ve Artemis’in oklarıyla öldürülürler. Niobe, çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar. Sonunda tanrı Zeus, Niobe’nin haline acır ve ızdırabına son vermek için onu Spil Dağı eteklerinde taş haline getirir.

Karaköy semti Çaybaşı Mevkii’nde kadın başı şeklindeki bu kayanın göz çukuru şeklindeki girintilerinden yakın zamana kadar sızan su damlaları Niobe’nin gözyaşları olarak yorumlanır ve halk arasında “Ağlayan Kaya” adıyla anılırdı.Yakından bakıldığında doğal bir kaya oluşumu, batı yönünde biraz uzaklaşılarak bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünen bu kaya en çok ziyaret edilen yerlerden biridir.
Benim Memleketim Manisa 54%20manisa
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
burock45
Süper Fix Üye
Süper Fix Üye
burock45


Mesaj Sayısı : 185
FixPoint : 8
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : Manisa

Benim Memleketim Manisa Empty
MesajKonu: Manisa Tarzanı ( Ahmet BEDEVİ)   Benim Memleketim Manisa EmptyPerş. Haz. 11, 2009 4:36 pm

Sunay Akın'ın “Manisa Tarzanı” adıyla filmi çekilen “Onlar Hep Oradaydı” adlı eserinde Ahmet Bedevi'nin öyküsü:

“İşgal orduları geri çekilirken pek çok şey gibi Manisa'yı da yakar, yıkarlar. Kenti özgürlüğüne kavuşturan Türk ordusunda bulunan Kerkük Türklerinden “Ahmet Bedevi” adlı asker öylesine tutkundur ki doğaya; savaş bitiminde Manisa'da kalır. Ağaç dikmeyi, yeşili korumayı uğraş edinir kendisine. Manisa onun diktiği ağaçlar sayesinde yağmura ve gölgeliğe kavuşur.

Halk, üstünde yalnızca siyah bir şort olan bu uzun sakallı adamı çok sever ve “Hacı” diye seslenirler kendisine. Spil Dağı'nda bulunan kulübesinin yanındaki topu her gün saat 12:00'de ateşlemeye başlamasıyla Hacı'nın adı “Topçu Hacı” olur. Günlerden bir gün başrolünü Johny Weismüller'in oynadığı ünlü Tarzan filmi gelir Manisa'ya. O günden sonra da Ahmet Bedevi “Manisa Tarzanı” diye anılmaya başlar.

Manisa Tarzanı'nın İstiklal Madalyasına sahip olduğunu pek çok insan bilmez.

Siyah bir şortun dışında üstüne pek bir şey giymediğinden, madalyasını takacağı ne bir ceketi ne de bir gömleği vardır zaten.






8 Eylül 1956 tarihinde Niğde'de bulunan Akdağ'ın Demirkazık Zirvesine tırmanış yapan Manisa Dağcılık Kulübü öğrencilerinden Engin Kongar bir kayalıktan düşerek can verir. Kongar, bir tırmanış sırasında ölen ilk dağcımızdır. Kazadan üç yıl sonra, Kongar'ın anısına yapılan anıtın açılışına katılan kalabalık genç dağcının annesi ve Ahmet Bedevi de vardır. Bedevi o gün, genç dağcı gibi uçuruma yuvarlanan sevgilisini anımsamıştır elbette. (Çok sevdiği karısıyla bir dağ yolunda yürürken, ayağı kayan kadın uçuruma yuvarlanır... Ahmet Bedevi, sevgilisinin yanından kayıp gitmesine engel olamaz, son bir hamle yapsa da tutamaz onu...) Bu duygular içerisinde Manisa Apaçisi, gözü yaşlı anneye şunları söyler: Anneciğim hiç merak etme, ben anıtın çiçeklerine bakar, onları hiç soldurmam.”

MİT ajanı olduğu şüphesiyle yıllarca takip edilen Ahmet Bedevi gözlerini dünyaya 1963 yılının 31 Mayıs gecesi yumar. Ve ondan geriye binlerce ağaç ve hepsinde de gözünü objektiften kaçırdığı fotoğraflar kalır... Bir de açılışına katıldığı anıt!


Keşke hepimiz Ahmet Bedevi gibi arkamızda böyle kalıcı güzellikler bıraksak!

Sunay Akın





AHMET Bedevi'nin nüfus kayıtlarındaki ismi Ahmeddin Carlak. 1888'de Bağdat'da doğup Türk ordusunda askerlik yapan Carlak, daha sonra milli mücadeleye katıldı, kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Manisa'ya gelip yerleşen Bedevi, sessiz garip bir insandı. Belediyede süpürgeci olarak göreve başladı, bahçıvan yardımcısı, itfaiye eri olarak çalıştı. Manisa'yı yeşillerdirmek için tüm gayretiyle çalışan Bedevi, dayanılmaz sıcaklarda önce atlet ve kısa pantolon, sonraları yaz kış demeden siyah şortla dolaşmaya başladı. Manisa Tarzanı denilen çevre lideri, Spil'de kulübede yaşamaya başladı, 31 Mayıs 1963'te yaşamını yitirdi.

“Manisa Tarzanı” adıyla yaygın bir üne kavuşan Ahmeddin Carlak 1899 yılında Bağdat'a yaklaşık 100 km. uzaklıktaki Samara/Samarra kentinde (ırak) doğdu.

Birinci Dünya Savaşına, ardından da Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı'na bir nefer olarak katıldı. Bu savaşta gösterdiği yararlılıktan dolayı Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı.

Cumhuriyet Dönemi başlarında Manisa'ya geldi; kimsesiz ve yoksuldu. Manisa Belediyesine girdi; ne iş verildiyse yaptı. 1 Haziran 1933 tarihinde 30 lira aylıkla Bahçıvan Yardımcısı oldu. Hep bu görevde kaldı.






Manisa'yı yeniden yeşillendirmek için var gücüyle çalıştı. Ağaç dikip yetiştirmeyi kutsal bir görev olarak algıladı. Dürüstlüğü, çalışkan olmayı her şeyin üstünde tuttu. Yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla kentin sokaklarında, görkemli Sipil dağında dolaştı. Saç ve sakalını da uzatarak kişiliğine yaraşır bir görünümle Manisalıların biricik sevgilisi oldu. Her öğle vaktinde Topkale'deki topu ateşleyerek, günün o saatini duyurmayı bir görev saydı. Bundan dolayı kendisine “Topçu Hacı” diyenler bile oldu.

Bir spor adamıydı; yaşamıyla gençlere örnek olmuştu. Manisa Dağcılık Kulübü üyesi genç arkadaşlarıyla Ağrı, Cilo, Demirkazık, dağlarına tırmandı. Gittiği her yerde büyük ilgi gördü. Manisa Dışında başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmedi. Sinema tutkunuydu. Yeniliklere açıktı; okumayı severdi, elinden gazete dergi düşmezdi.

Sipil dağında, Topkale'deki kulübesinde yalnız yaşadı; ne yatağı, ne yorganı vardı. Üzerine gazete serdiği tahta divanda yatıp kalktı. Yaz kış soğuk suyla yıkanırdı. Saç ve sakalını özenle tarar, kendi eliyle çiçeklerden yaptığı güzel kokular sürer, ulusal bayramlara göğsüne bağladığı palmiye yaprağı üzerine İstiklal Madalyasını takarak katılırdı. Bundan büyük bir gurur ve sevinç duyardı.






Dede Niyazi'nin lokantasının bir köşesinde yemeğini yer, bunun karşılığında lokantaya tenekeyle su taşırdı. Hiç kimseye borçlu kalmak istemezdi. Kendisine güvenen bir insandı. “Bulaşıcı bir duygu” olan kaygıya hiçbir zaman katılmadı. Güçlü bir insanda aranan özellikleri taşıyordu. Efsanevi yaşamıyla hep ilgi odağı oldu. Özgür bir yurttaş olarak yaşamayı temel ilke saydı. Yaşama etkin bir biçimde katıldı. Mal, mülk, servet ve makam sahibi olmak aklının ucundan bile geçmedi. Kent sevgisiyle, kent adına çalıştı. Adı Manisa ile özdeşleşti.

Manisa Tarzanı 31 Mayıs 1963 tarihinde gözlerini yaşama yumdu. Görkemli bir cenaze töreniyle çok sevdiği Manisa'da toprağa verildi.

Manisa Tarzanı doğa ve ağaç sevgisinin simgesi, çevreciliğin önderi iz bıraktı. Bir çok gazeteci yazar ondan söz etti. Anısına kitaplar, makaleler, şiirler yazıldı; Manisa'ya anıtları dikildi; filmi çevrildi. Manisa O'nu unutmadı, unutmayacak.

Benim Memleketim Manisa 19
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Benim Memleketim Manisa
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Forum Fix :: Eğlence :: Benim Memleketim-
Buraya geçin: